English    Türkçe    فارسی   

2
947-971

  • Arazları götürmeye imkân yoktur. Fakat cevherden hastalıkları giderirler.
  • نقل نتوان کرد مر اعراض را ** لیک از جوهر برند امراض را
  • Bu suretle de cevher, bu hastalık arazlarından kurtulur, değişir. Perhiz yüzünden hastalığın geçmesi gibi.
  • تا مبدل گشت جوهر زین عرض ** چون ز پرهیزی که زایل شد مرض‏
  • Perhiz arazı, çalışmalarıyla cevher olur; acı ağız perhizle tatlılaşır.
  • گشت پرهیز عرض جوهر به جهد ** شد دهان تلخ از پرهیز شهد
  • Ziraatla topraklar ekinle, başakla dolar. Saç ilacı, örgü, örgü saç bitirir. 950
  • از زراعت خاکها شد سنبله ** داروی مو کرد مو را سلسله‏
  • Kadını nikâhlamak arazdı, mahvolup gitti. Fakat o arazdan bize evlât cevheri meydana geldi.
  • آن نکاح زن عرض بد شد فنا ** جوهر فرزند حاصل شد ز ما
  • Atı, deveyi çiftleştirmek arazdır. Bundan maksat da yavru cevherini elde etmek.
  • جفت کردن اسب و اشتر را عرض ** جوهر کره بزاییدن غرض‏
  • Bostan ekmek arazdır, Bostanda biten mahsul cevheridir. Zaten maksat da budur.
  • هست آن بستان نشاندن هم عرض ** گشت جوهر کشت بستان نک غرض‏
  • Kimya ile uğraşmayı da araz bil, eğer o kimyadan bir cevher elde ettiysen onu getir.
  • هم عرض دان کیمیا بردن بکار ** جوهری ز آن کیمیا گر شد بیار
  • Aynayı cilâlamak da arazdır. Fakat bu arazdan tertemiz bir ayna cevheri meydana gelir. 955
  • صیقلی کردن عرض باشد شها ** زین عرض جوهر همی‏زاید صفا
  • Şu halde “ Ben ibadette bulundum” deme, o arazlardan elde edileni göster, ürkme.
  • پس مگو که من عملها کرده‏ام ** دخل آن اعراض را بنما مرم‏
  • Senin o köleyi övmen de arazdır. Sus, koçun gölgesini kurban etmeye kalkışma!”
  • این صفت کردن عرض باشد خمش ** سایه‏ی بز را پی قربان مکش‏
  • Köle dedi ki : “Padişahım, araz tebeddül etmez dersen bu söz, akla ancak ümitsizlik verir.
  • گفت شاها بی‏قنوط عقل نیست ** گر تو فرمایی عرض را نقل نیست‏
  • Padişahım, araz gider de bir daha geri gelmezse bu, kulu ancak meyus eder.
  • پادشاها جز که یاس بنده نیست ** گر عرض کان رفت باز آینده نیست‏
  • Eğer arazlar başka bir şekle tebeddül etmeseydi, başka bir şekle bürünüp var olmasaydı iş bâtıl olur, sözler manasız bir hale gelirdi; 960
  • گر نبودی مر عرض را نقل و حشر ** فعل بودی باطل و اقوال فشر
  • Bu arazlar başka bir varlık suretine bürünüp haşrolur.
  • این عرضها نقل شد لونی دگر ** حشر هر فانی بود کونی دگر
  • Her şey, neye lâyıksa o şekle tebeddül eder. Sürünün çobanı, sürüye lâyık kişidir.
  • نقل هر چیزی بود هم لایقش ** لایق گله بود هم سایقش‏
  • Mahşerde her arazın bir sureti vardır, her araz suretinin de bir nöbeti.
  • وقت محشر هر عرض را صورتی است ** صورت هر یک عرض را نوبتی است‏
  • Kendine bak, sen de araz değil miydin, anandan, babandan hâsıl olmadın mı ve bir maksat uğrunda birisiyle eş değil misin?
  • بنگر اندر خود نه تو بودی عرض ** جنبش جفتی و جفتی با غرض‏
  • Evlere köşklere bak. Bunlar mühendisin tasavvuratından ibaretti. 965
  • بنگر اندر خانه و کاشانه‏ها ** در مهندس بود چون افسانه‏ها
  • Güzel olarak gördüğümüz sofası hoş. Tavanı, kapısı mükemmel olan filan ev ,(mühendisin zihnindeydi).
  • آن فلان خانه که ما دیدیم خوش ** بود موزون صفه و سقف و درش‏
  • Mühendisin zihnindeki o araz, o düşünce aletleri hazırladı, ormanlardan direkleri getirdi (ev yapılıp meydana çıktı.)
  • از مهندس آن عرض و اندیشه‏ها ** آلت آورد و ستون از بیشه‏ها
  • Her hünerin aslı, esası, hayâlden, arazdan, düşünceden başka nedir ki?
  • چیست اصل و مایه‏ی هر پیشه‏ای ** جز خیال و جز عرض و اندیشه‏ای‏
  • Dünyanın bütün cüzilerine, fakat garazsızca bak; arazdan başka bir şeyden meydana gelmemiştir.
  • جمله اجزای جهان را بی‏غرض ** درنگر حاصل نشد جز از عرض‏
  • Önceki fikir, sonun da fiile gelir. Dünyanın kuruluşunu ezelden beri böyle bil. 970
  • اول فکر آخر آمد در عمل ** بنیت عالم چنان دان در ازل‏
  • Meyveler, gönülde evvelce vücuda gelir de sonunda fiile çıkar.
  • میوه‏ها در فکر دل اول بود ** در عمل ظاهر به آخر می‏شود