- Arazları götürmeye imkân yoktur. Fakat cevherden hastalıkları giderirler.
- نقل نتوان کرد مر اعراض را ** لیک از جوهر برند امراض را
- Bu suretle de cevher, bu hastalık arazlarından kurtulur, değişir. Perhiz yüzünden hastalığın geçmesi gibi.
- تا مبدل گشت جوهر زین عرض ** چون ز پرهیزی که زایل شد مرض
- Perhiz arazı, çalışmalarıyla cevher olur; acı ağız perhizle tatlılaşır.
- گشت پرهیز عرض جوهر به جهد ** شد دهان تلخ از پرهیز شهد
- Ziraatla topraklar ekinle, başakla dolar. Saç ilacı, örgü, örgü saç bitirir. 950
- از زراعت خاکها شد سنبله ** داروی مو کرد مو را سلسله
- Kadını nikâhlamak arazdı, mahvolup gitti. Fakat o arazdan bize evlât cevheri meydana geldi.
- آن نکاح زن عرض بد شد فنا ** جوهر فرزند حاصل شد ز ما
- Atı, deveyi çiftleştirmek arazdır. Bundan maksat da yavru cevherini elde etmek.
- جفت کردن اسب و اشتر را عرض ** جوهر کره بزاییدن غرض
- Bostan ekmek arazdır, Bostanda biten mahsul cevheridir. Zaten maksat da budur.
- هست آن بستان نشاندن هم عرض ** گشت جوهر کشت بستان نک غرض
- Kimya ile uğraşmayı da araz bil, eğer o kimyadan bir cevher elde ettiysen onu getir.
- هم عرض دان کیمیا بردن بکار ** جوهری ز آن کیمیا گر شد بیار
- Aynayı cilâlamak da arazdır. Fakat bu arazdan tertemiz bir ayna cevheri meydana gelir. 955
- صیقلی کردن عرض باشد شها ** زین عرض جوهر همیزاید صفا
- Şu halde “ Ben ibadette bulundum” deme, o arazlardan elde edileni göster, ürkme.
- پس مگو که من عملها کردهام ** دخل آن اعراض را بنما مرم
- Senin o köleyi övmen de arazdır. Sus, koçun gölgesini kurban etmeye kalkışma!”
- این صفت کردن عرض باشد خمش ** سایهی بز را پی قربان مکش
- Köle dedi ki : “Padişahım, araz tebeddül etmez dersen bu söz, akla ancak ümitsizlik verir.
- گفت شاها بیقنوط عقل نیست ** گر تو فرمایی عرض را نقل نیست
- Padişahım, araz gider de bir daha geri gelmezse bu, kulu ancak meyus eder.
- پادشاها جز که یاس بنده نیست ** گر عرض کان رفت باز آینده نیست
- Eğer arazlar başka bir şekle tebeddül etmeseydi, başka bir şekle bürünüp var olmasaydı iş bâtıl olur, sözler manasız bir hale gelirdi; 960
- گر نبودی مر عرض را نقل و حشر ** فعل بودی باطل و اقوال فشر
- Bu arazlar başka bir varlık suretine bürünüp haşrolur.
- این عرضها نقل شد لونی دگر ** حشر هر فانی بود کونی دگر
- Her şey, neye lâyıksa o şekle tebeddül eder. Sürünün çobanı, sürüye lâyık kişidir.
- نقل هر چیزی بود هم لایقش ** لایق گله بود هم سایقش
- Mahşerde her arazın bir sureti vardır, her araz suretinin de bir nöbeti.
- وقت محشر هر عرض را صورتی است ** صورت هر یک عرض را نوبتی است
- Kendine bak, sen de araz değil miydin, anandan, babandan hâsıl olmadın mı ve bir maksat uğrunda birisiyle eş değil misin?
- بنگر اندر خود نه تو بودی عرض ** جنبش جفتی و جفتی با غرض
- Evlere köşklere bak. Bunlar mühendisin tasavvuratından ibaretti. 965
- بنگر اندر خانه و کاشانهها ** در مهندس بود چون افسانهها
- Güzel olarak gördüğümüz sofası hoş. Tavanı, kapısı mükemmel olan filan ev ,(mühendisin zihnindeydi).
- آن فلان خانه که ما دیدیم خوش ** بود موزون صفه و سقف و درش
- Mühendisin zihnindeki o araz, o düşünce aletleri hazırladı, ormanlardan direkleri getirdi (ev yapılıp meydana çıktı.)
- از مهندس آن عرض و اندیشهها ** آلت آورد و ستون از بیشهها
- Her hünerin aslı, esası, hayâlden, arazdan, düşünceden başka nedir ki?
- چیست اصل و مایهی هر پیشهای ** جز خیال و جز عرض و اندیشهای
- Dünyanın bütün cüzilerine, fakat garazsızca bak; arazdan başka bir şeyden meydana gelmemiştir.
- جمله اجزای جهان را بیغرض ** درنگر حاصل نشد جز از عرض
- Önceki fikir, sonun da fiile gelir. Dünyanın kuruluşunu ezelden beri böyle bil. 970
- اول فکر آخر آمد در عمل ** بنیت عالم چنان دان در ازل
- Meyveler, gönülde evvelce vücuda gelir de sonunda fiile çıkar.
- میوهها در فکر دل اول بود ** در عمل ظاهر به آخر میشود