English    Türkçe    فارسی   

2
972-996

  • İşe girişip de ağaç diktin mi ilk harfi, sonunda okudun demektir.
  • چون عمل کردی شجر بنشاندی ** اندر آخر حرف اول خواندی‏
  • Gerçi dal, yaprak ve kök evveldir ama onların hepsi de meyve için vücut bulur.
  • گر چه شاخ و برگ و بیخش اول است ** آن همه از بهر میوه مرسل است‏
  • Feleklerin dimağı olan o baş da bunun için en sonunda “ Levlâk” sırrına mazhar oldu.
  • پس سری که مغز آن افلاک بود ** اندر آخر خواجه‏ی لولاک بود
  • Bu sözler arazların nakline ait bahislerdir. Bu aslan ve tuzak, hep bunun içindir. 975
  • نقل اعراض است این بحث و مقال ** نقل اعراض است این شیر و شگال‏
  • Bütün âlem, esasen arazdı. “ Hel Etâ” suresi, bu manayı izah için geldi.
  • جمله عالم خود عرض بودند تا ** اندر این معنی بیامد هل أتی‏
  • Bu arazlar neden doğar? Suretlerden. Ya bu suretler neden vücuda gelir? Düşüncelerden.
  • این عرضها از چه زاید از صور ** وین صور هم از چه زاید از فکر
  • Bu cihan, Akl-ı Küll’ün bir düşüncesinden ibarettir. Akıl, padişaha benzer, suretler de peygamberlere.
  • این جهان یک فکرت است از عقل کل ** عقل چون شاه است و صورتها رسل‏
  • İlk âlem, imtihan âlemidir. İkinci âlem şunun bunun yaptıklarının mükâfat ve mücazatını görme âlemidir.
  • عالم اول جهان امتحان ** عالم ثانی جزای این و آن‏
  • Padişahım, kulun hain olsa o araz, yani hainliği, zincir ve zindan olmakta. 980
  • چاکرت شاها جنایت می‏کند ** آن عرض زنجیر و زندان می‏شود
  • Yerinde ve değerinde bir hizmette bulunsa, savaşta bir yararlık gösterse o araz da bir hil’at şeklinde temessül etmekte.
  • بنده‏ات چون خدمت شایسته کرد ** آن عرض نه خلعتی شد در نبرد
  • Bu arazla cevher, kuşla yumurtadır; bu ondan olmakta, o bundan doğmakta.”
  • این عرض با جوهر آن بیضه است و طیر ** این از آن و آن از این زاید به سیر
  • Padişah, köleye “ Tut ki dediklerin doğru, hepsini kabul ettim. Fakat arazlardan bir cevher doğmadı ki” dedi.
  • گفت شاهنشه چنین گیر المراد ** این عرضهای تو یک جوهر نزاد
  • Köle “ Bu iyi ve kötü dünyası, gayp âlemi haline gelsin, iyilik ve fenalık apaçık bilinmesin diye akıl onları gizlemiştir.
  • گفت مخفی داشته ست آن را خرد ** تا بود غیب این جهان نیک و بد
  • Çünkü fikrin şekil ve suretleri meydana çıksaydı kâfir ve mümin, yalnız Allah’ı zikreder, başka bir söz söyleyemezdi. 985
  • ز انکه گر پیدا شدی اشکال فکر ** کافر و مومن نگفتی جز که ذکر
  • Eğer iyilik ve kötülükten meydana gelen suretler gizli olmayıp da meydana bulunsaydı küfür ve iman, apaçık meydana çıkar, alında yazılırdı.
  • پس عیان بودی نه غیب ای شاه این ** نقش دین و کفر بودی بر جبین‏
  • O takdirde nasıl olurdu da bu âlemde put kalır, puta tapan bulunurdu? Nasıl olur da kimsenin kimseyle alay etmeye mecali kalırdı.
  • کی درین عالم بت و بتگر بدی ** چون کسی را زهره‏ی تسخر بدی‏
  • O vakit bu dünyamız kıymet kesilirdi. Kıyamette kim suç işleyebilir” dedi.
  • پس قیامت بودی این دنیای ما ** در قیامت کی کند جرم و خطا
  • Padişah “ Allah bütün mücazatı gizledi, gizledi ama avamdan gizledi, kendi haslarından değil.
  • گفت شه پوشید حق پاداش بد ** لیک از عامه نه از خاصان خود
  • Ben bir emiri tuzağa düşürmek dilersem emirlerden gizlerim, fakat vezirden gizlemem. 990
  • گر به دامی افکنم من یک امیر ** از امیران خفیه دارم نه از وزیر
  • Hak bana işlerin mükâfat ve mücazaatını, amellerden yüz binlercesinin büründüğü suretleri gösterdi.
  • حق به من بنمود پس پاداش کار ** وز صورهای عملها صد هزار
  • Ben bilirim ama sen de bir nişane ver. Ay, bulutla örtülse de bana gizli değildir” dedi.
  • تو نشانی ده که من دانم تمام ** ماه را بر من نمی‏پوشد غمام‏
  • Köle, mademki olanı, biteni olduğu gibi biliyorsun; beni söyletmeden kastın ne, deyince;
  • گفت پس از گفت من مقصود چیست ** چون تو می‏دانی که آن چه بود چیست‏
  • Padişah “ Dünyayı izhar etmekteki hikmet, Allah’ın ilmindekileri izhar etmektir.
  • گفت شه حکمت در اظهار جهان ** آن که دانسته برون آید عیان‏
  • Bildiğini izhar etmedikçe âlemdeki zahmet ve meşakkatleri belirtmez. 995
  • آن چه می‏دانست تا پیدا نکرد ** بر جهان ننهاد رنج طلق و درد
  • Senden bir kötülük yahut iyilik meydana gelmeksizin hatta bir an bile duramazsın.
  • یک زمان بی‏کار نتوانی نشست ** تا بدی یا نیکیی از تو نجست‏