- Geçmiş, gelecek, sana göredir. Yoksa hakikatte ikisi de birdir. Fakat sen iki sanırsın.
- ماضی و مستقبلش نسبت به تست ** هر دو یک چیزند پنداری که دوست
- Bir adam, onun babasıdır, bizim oğlumuz, Zeydin altında olan dam, Amr’ın üstündedir.
- یک تنی او را پدر ما را پسر ** بام زیر زید و بر عمرو آن زبر
- Damın altta, üstte oluşu, o iki adama göredir. Hakikatteyse dam tek bir şeydir, işte o kadar!
- نسبت زیر و زبر شد زان دو کس ** سقف سوی خویش یک چیزست بس
- Bu söz, onun misli değildir, bir misaldir ancak. Eski harfler, yeni manayı ifade edemez ki. 1155
- نیست مثل آن مثالست این سخن ** قاصر از معنی نو حرف کهن
- Ey tulum, burası mademki ırmak kıyısı değil, ağzını kapat. Bu şeker denizinin ne kıyısı var, ne kenarı!
- چون لب جو نیست مشکا لب ببند ** بی لب و ساحل بدست این بحر قند
- Firavunun sihirbazları çağırtmak üzere şehirlere adam göndermesi
- فرستادن فرعون به مداین در طلب ساحران
- Musa, dönüp Firavun kalınca bütün rey ve tedbir sahiplerini danışmak üzere çağırdı.
- چونک موسی بازگشت و او بماند ** اهل رای و مشورت را پیش خواند
- Padişahın, Mısır sultanı olan Firavunun Mısır civarındaki bütün sihirbazları çağırmasını kararlaştırdılar.
- آنچنان دیدند کز اطراف مصر ** جمع آردشان شه و صراف مصر
- Firavun hemen bütün sihirbazların toplanması için etrafa bir hayli adam gönderdi.
- او بسی مردم فرستاد آن زمان ** هر نواحی بهر جمع جادوان
- Nerede ünlü bir büyücü varsa gelmesi için on haberci yolladı. 1160
- هر طرف که ساحری بد نامدار ** کرد پران سوی او ده پیک کار
- İki genç vardı ki büyü de pek şöhret bulmuşlardı. Sihirleri, aya bile tesir ederdi.
- دو جوان بودند ساحر مشتهر ** سحر ایشان در دل مه مستمر
- Aydan apaşikâr süt sağarlar, bir yere gidecekleri vakit küplere binip giderler.
- شیر دوشیده ز مه فاش آشکار ** در سفرها رفته بر خمی سوار
- Ay ışığını bez şekline sokup ölçer, biçer satarlardı.
- شکل کرباسی نموده ماهتاب ** آن بپیموده فروشیده شتاب
- Müşteri, para verip alır, sonra anlayınca eyvahlar olsun deyip hayıflanmaya, yüzüne vurmaya başlardı.
- سیم برده مشتری آگه شده ** دست از حسرت به رخها بر زده
- Onların, buna benzer nice sihirleri vardı ki herkes apaçık görür dururdu. 1165
- صد هزاران همچنین در جادوی ** بوده منشی و نبوده چون روی
- Onlara da “Padişah şimdi sizden bir çare aramakta.
- چون بدیشان آمد آن پیغام شاه ** کز شما شاهست اکنون چارهخواه
- İki yoksul adam gelip padişahın köşkü önüne otağ kurdu.
- از پی آنک دو درویش آمدند ** بر شه و بر قصر او موکب زدند
- Bir sopadan başka bir şeyleri yok. Fakat emirleriyle ejderha oluyor.
- نیست با ایشان بغیر یک عصا ** که همیگردد به امرش اژدها
- Padişah da çaresiz kaldı, ordusu da. Bu iki kişinin elinden hepsi feryat ve figana geldi.
- شاه و لشکر جمله بیچاره شدند ** زین دو کس جمله به افغان آمدند
- Bunları defetmek için bir çare bulun. Karşılık olarak size hesapsız hazineler bağışlayacak” diye haber gönderdi. 1170
- چارهای میباید اندر ساحری ** تا بود که زین دو ساحر جان بری
- Bu haberi duyunca iki büyücünün de gönüllerine hem korku düştü, hem sevgi.
- آن دو ساحر را چو این پیغام داد ** ترس و مهری در دل هر دو فتاد
- Cinsiyet damarı atmağa başladı, ikisi de hayretlerinden başlarını dizlerine koydular.
- عرق جنسیت چو جنبیدن گرفت ** سر به زانو بر نهادند از شگفت
- Sofinin meşk yeri dizidir, müşkülü halletmek hususunda iki diz, âdeta sihirbazdır.
- چون دبیرستان صوفی زانوست ** حل مشکل را دو زانو جادوست
- O iki sihirbazın, babalarının ruhaniyetine sığınmaları ve Musa aleyhisselâm’ın hakikatini babalarının ruhundan sormaları
- خواندن آن دو ساحر پدر را از گور و پرسیدن از روان پدر حقیقت موسی علیه السلام
- O iki büyücü, bu haberi alıp hayrete daldıktan sonra annelerine “Anne, babamızın mezarı nerede? Bize göster” dediler.
- بعد از آن گفتند ای مادر بیا ** گور بابا کو تو ما را ره نما
- Anneleri, onlara rehberlik etti, babalarının mezarını gösterdi. Üç gün Allah rızası için oruç tuttular. 1175
- بردشان بر گور او بنمود راه ** پس سهروزه داشتند از بهر شاه
- Sonra “Baba, padişah korkmuş, bize emir göndermiş...
- بعد از آن گفتند ای بابا به ما ** شاه پیغامی فرستاد از وجا