- Birisi eline hortumunu geçirdi, “Fil bir oluğa benzer” dedi.
- آن یکی را کف به خرطوم اوفتاد ** گفت همچون ناودانست این نهاد
- Başka birinin eline kulağı geçti, “Fil bir yelpazeye benziyor” dedi.
- آن یکی را دست بر گوشش رسید ** آن برو چون بادبیزن شد پدید
- Bir başkasının eline ayağı geçmişti, dedi ki: “Fil bir direğe benzer.”
- آن یکی را کف چو بر پایش بسود ** گفت شکل پیل دیدم چون عمود
- Bir başkası da sırtını ellemişti, “Fil bir taht gibidir é dedi. 1265
- آن یکی بر پشت او بنهاد دست ** گفت خود این پیل چون تختی بدست
- Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlatmaya koyuldu.
- همچنین هر یک به جزوی که رسید ** فهم آن میکرد هر جا میشنید
- Onların sözleri, görüşleri yüzünden birbirine aykırı oldu. Birisi dal dedi, öbürü elif.
- از نظرگه گفتشان شد مختلف ** آن یکی دالش لقب داد این الف
- Herkesin elinde bir mum olsaydı sözlerindeki aykırılık kalmazdı.
- در کف هر کس اگر شمعی بدی ** اختلاف از گفتشان بیرون شدی
- Duygu gözü ancak avuca, ancak köpüğe benzer, avuç bütün fili birden elleyemez ki!
- چشم حس همچون کف دستست و بس ** نیست کف را بر همهی او دسترس
- Denizi gören göz başka, köpüğü gören göz başka. Köpüğü bırak da denizin gözüyle bak sen. 1270
- چشم دریا دیگرست و کف دگر ** کف بهل وز دیدهی دریا نگر
- Köpükler, gece gündüz denizden meydana gelir, onları deniz harekete getirir. Fakat sen ne şaşılacak şey, köpüğü görüyorsun da denizi göremiyorsun!
- جنبش کفها ز دریا روز و شب ** کف همیبینی و دریا نه عجب
- Biz, gemilere benziyoruz. Aydın denizin içindeyiz de gözlerimiz görmüyor, birbirimize çarpıp duruyoruz.
- ما چو کشتیها بهم بر میزنیم ** تیرهچشمیم و در آب روشنیم
- Ey ten gemisine binmiş, uykuya dalmış adam, denizi gördün ama asıl denizin denizine bak!
- ای تو در کشتی تن رفته به خواب ** آب را دیدی نگر در آب آب
- Denizin de bir denizi var, onu sürüp duruyor. Ruhun da bir ruhu var, onu istediği tarafa çeker çevirir?
- آب را آبیست کو میراندش ** روح را روحیست کو میخواندش
- Güneş, bütün varlık ekinini suladığı vakit Musa neredeydi, İsa nerde? 1275
- موسی و عیسی کجا بد کفتاب ** کشت موجودات را میداد آب
- Allah bu yaya kiriş taktığı zaman Âdem neredeydi, Havva nerede?
- آدم و حوا کجا بد آن زمان ** که خدا افکند این زه در کمان
- Bu söz de noksandır, bu sözün de bir neticesi yoktur. Noksan olmayan söz o tarafa, hakikat âlemine ait olan sözdür.
- این سخن هم ناقص است و ابترست ** آن سخن که نیست ناقص آن سرست
- eksik
- گر بگوید زان بلغزد پای تو ** ور نگوید هیچ از آن ای وای تو
- Fakat sana söylense hemencecik o misale yapışır, o sureti hakikat sanırsın a yiğidim!
- ور بگوید در مثال صورتی ** بر همان صورت بچفسی ای فتی
- Ot gibi ayağın yere bağlı… Hakikate erişemez de bir yelle başını sallar durursun. 1280
- بستهپایی چون گیا اندر زمین ** سر بجنبانی ببادی بییقین
- Ayağın yok ki bir yerden bir yere gidebilesin yahut çalışıp çabalayıp ayağını bu balçıktan kurtarasın.
- لیک پایت نیست تا نقلی کنی ** یا مگر پا را ازین گل بر کنی
- Nasıl kurtarabilir, nasıl bu balçıktan ayağının çekebilirsin? Hayatın bu balçıktan. Hayatını terk etmekse senin için pek müşkül bir şey!
- چون کنی پا را حیاتت زین گلست ** این حیاتت را روش بس مشکلست
- Fakat ey yoksul adam, Hak’tan hayat bulursan topraktan müstağni olur, bu balçığı o vakit terk edersin.
- چون حیات از حق بگیری ای روی ** پس شوی مستغنی از گل میروی
- Süt emen çocuk dadıdan vazgeçti mi yemek yemeğe başlar, artık onu bırakır gider.
- شیر خواره چون ز دایه بسکلد ** لوتخواره شد مرورا میهلد
- Sen, topraktan biten taneler gibi yerin sütüne bağlanmış, ona bağlanmış, ona alışmışsın. Kalplerin gıdasına alış da bu sütten kesilmeye bak! 1285
- بستهی شیر زمینی چون حبوب ** جو فطام خویش از قوت القلوب
- Ey hicapsız nurları kabul etmeye istidadı olmayan kişi, hiç olmazsa harflerde gizlenmiş bir nur olan hikmet sözlerini duy, onları ye!
- حرف حکمت خور که شد نور ستیر ** ای تو نور بیحجب را ناپذیر