English    Türkçe    فارسی   

3
1280-1304

  • Ot gibi ayağın yere bağlı… Hakikate erişemez de bir yelle başını sallar durursun. 1280
  • بسته‌پایی چون گیا اندر زمین ** سر بجنبانی ببادی بی‌یقین
  • Ayağın yok ki bir yerden bir yere gidebilesin yahut çalışıp çabalayıp ayağını bu balçıktan kurtarasın.
  • لیک پایت نیست تا نقلی کنی ** یا مگر پا را ازین گل بر کنی
  • Nasıl kurtarabilir, nasıl bu balçıktan ayağının çekebilirsin? Hayatın bu balçıktan. Hayatını terk etmekse senin için pek müşkül bir şey!
  • چون کنی پا را حیاتت زین گلست ** این حیاتت را روش بس مشکلست
  • Fakat ey yoksul adam, Hak’tan hayat bulursan topraktan müstağni olur, bu balçığı o vakit terk edersin.
  • چون حیات از حق بگیری ای روی ** پس شوی مستغنی از گل می‌روی
  • Süt emen çocuk dadıdan vazgeçti mi yemek yemeğe başlar, artık onu bırakır gider.
  • شیر خواره چون ز دایه بسکلد ** لوت‌خواره شد مرورا می‌هلد
  • Sen, topraktan biten taneler gibi yerin sütüne bağlanmış, ona bağlanmış, ona alışmışsın. Kalplerin gıdasına alış da bu sütten kesilmeye bak! 1285
  • بسته‌ی شیر زمینی چون حبوب ** جو فطام خویش از قوت القلوب
  • Ey hicapsız nurları kabul etmeye istidadı olmayan kişi, hiç olmazsa harflerde gizlenmiş bir nur olan hikmet sözlerini duy, onları ye!
  • حرف حکمت خور که شد نور ستیر ** ای تو نور بی‌حجب را ناپذیر
  • Böyle böyle o hicapsız nuru da kabul etmeye istidat kazanır, gizli nuru da hicapsız olarak görürsün.
  • تا پذیرا گردی ای جان نور را ** تا ببینی بی‌حجب مستور را
  • Bu suretle yıldız gibi felekte seyreder, hatta felekten hariç keyfiyetsiz seferlere düşersin!
  • چون ستاره سیر بر گردون کنی ** بلک بی گردون سفر بی‌چون کنی
  • Yokluktan varlığa geldin ya… Kendine gel, geldin ama nasıl geldin Sarhoşça… Hiç kendinden haberin yok!
  • آنچنان کز نیست در هست آمدی ** هین بگو چون آمدی مست آمدی
  • Geldiğin yollar aklında bile kalmadı. Fakat biz yine sana bir remiz söyleyecek, bir şey hatırlatacağız. 1290
  • راههای آمدن یادت نماند ** لیک رمزی بر تو بر خواهیم خواند
  • Bu aklı terk et de hakikî akla ulaş. Bu kulağı tıka da hakikî kulak kesil!
  • هوش را بگذار وانگه هوش‌دار ** گوش را بر بند وانگه گوش دار
  • Hayır hayır… Söyleyeceğim, çünkü henüz hamsın sen. Daha ilkbahardasın, Temmuzu görmedin bile!
  • نه نگویم زانک خامی تو هنوز ** در بهاری تو ندیدستی تموز
  • Ey ulular, bu cihan bir ağaca benzer; biz de bu âlemdeki yarı ham, yarı olmuş meyveler gibiyiz.
  • این جهان همچون درختست ای کرام ** ما برو چون میوه‌های نیم‌خام
  • Ham meyveler, daha iyice yapışmıştır, oradan kolay kolay kopmazlar. Çünkü ham meyve köşke, saraya lâyık değildir ki.
  • سخت گیرد خامها مر شاخ را ** زانک در خامی نشاید کاخ را
  • Fakat oldu da tatlılaştı, dudağı ısırır bir hale geldi mi artık dallara iyi yapışmaz, hemen düşüverir. 1295
  • چون بپخت و گشت شیرین لب‌گزان ** سست گیرد شاخها را بعد از آن
  • O baht ve ikbal yüzünden adamın ağzı tatlılaştı mı insana bütün cihan mülkü soğuk gelir.
  • چون از آن اقبال شیرین شد دهان ** سرد شد بر آدمی ملک جهان
  • Bir şeye sımsıkı yapışmak, bir şeyde taassup göstermek hamlıktır. Sen ana karnında çocuk halindeyken işin gücün ancak kan içmeden ibarettir.
  • سخت‌گیری و تعصب خامی است ** تا جنینی کار خون‌آشامی است
  • Söylenecek bir şey daha kaldı ama ben söylemeyeceğim, sana onu Ruhulkudüs bensiz söylesin.
  • چیز دیگر ماند اما گفتنش ** با تو روح القدس گوید بی منش
  • Hayır hayır… Ruhulkudüs değil, sen kendin, kendi kulağına söylersin… Orada hakikatte ne ben varım, ne benden başkası, sen de bensin zaten canım efendim!
  • نه تو گویی هم بگوش خویشتن ** نه من ونه غیرمن ای هم تو من
  • Bu rüyaya benzer. Uykuya daldın mı kendinden geçer, fakat yine kendinden kendine gelmiş olursun. 1300
  • همچو آن وقتی که خواب اندر روی ** تو ز پیش خود به پیش خود شوی
  • Kendini duyar, dinler de senden başka gizli bir adam rüyada sana söz söylüyor sanırsın.
  • بشنوی از خویش و پنداری فلان ** با تو اندر خواب گفتست آن نهان
  • A güzelim yoldaşım, sen alelâde tek bir adam değilsin ki. Sen bir âlemsin, sen bir derin denizsin.
  • تو یکی تو نیستی ای خوش رفیق ** بلک گردونی ودریای عمیق
  • O senin muazzam varlığın yok mu. O belki dokuz yüz kattır. O, dibi, kıyısı bulunmayan bir denizdir, yüzlerce âlem, o denize dalar gark olup gider.
  • آن تو زفتت که آن نهصدتوست ** قلزمست وغرقه گاه صد توست
  • Zaten burası ne uyanıklık yeri, ne uyku yeri. Buradan bahsetme, Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
  • خود چه جای حد بیداریست و خواب ** دم مزن والله اعلم بالصواب