English    Türkçe    فارسی   

3
1334-1358

  • Dişine kurt girdi mi çıkartmaktan başka hiçbir çaresi yoktur.
  • گفت او از اهل و خویشانت نبود ** خود ندیدی تو سپیدی او کبود
  • Çıkarmalı ki vücudun, onun yüzünden elemlere düşmesin… O, senin oğlundu ama sen onu terk et, benim bir şeyim değil de.” 1335
  • چونک دندان تو کرمش در فتاد ** نیست دندان بر کنش ای اوستاد
  • Nuh, dedi ki: “Yarabbi, senden başka kimsem yok. Sana teslim olan ağyar sayılmaz.
  • تا که باقی تن نگردد زار ازو ** گرچه بود آن تو شو بیزار ازو
  • Sana karşı ne haldeyim, ihlâsım nasıl? Zaten biliyorsun.
  • گفت بیزارم ز غیر ذات تو ** غیر نبود آنک او شد مات تو
  • Çayırlıklar, çimenlikler, nasıl yağmura muhtaçsa, nasıl yağmurdan yeşerir, yetişirse ben de sana öyle muhtacım, onlar gibi senden yetişmekteyim; hatta ihtiyacım onlardan yirmi kat fazla,
  • تو همی دانی که چونم با تو من ** بیست چندانم که با باران چمن
  • Yoksul, seninle diridir, seninle neşelenir; vasıtasız, hailsiz senden gıdalanır, bende böyleyim işte.
  • زنده از تو شاد از تو عایلی ** مغتذی بی واسطه و بی حایلی
  • Ey kemâl sahibi Allah ne seninleyim, ne senden ayrı. Seninle keyfiyetsiz, sebepsiz, illetsiz bir haldeyim. 1340
  • متصل نه منفصل نه ای کمال ** بلک بی چون و چگونه و اعتلال
  • Biz balıklarız, hayat denizi sensin. Ey iyi sıfatlı Allah, senin lütfunla diriyiz.
  • ماهیانیم و تو دریای حیات ** زنده‌ایم از لطفت ای نیکو صفات
  • Sen düşünceye de sığmazsın, sebeple de izah edilemezsin.
  • تو نگنجی در کنار فکرتی ** نی به معلولی قرین چون علتی
  • Bu tufandan önce de her macerada söz söylediğim sendin, tufandan sonra da söz söyleyeceğim sensin.
  • پیش ازین طوفان و بعد این مرا ** تو مخاطب بوده‌ای در ماجرا
  • Ben, seninle konuşuyorum, ey yepyeni sözler bağışlayan ve eski sözlere sahip olan Rabbim, onlarla değil.
  • با تو می‌گفتم نه با ایشان سخن ** ای سخن‌بخش نو و آن کهن
  • Âşık, gece gündüz gâh çadır yerlerinde kalan çerçöpe, gâh harabelere hitap eder; 1345
  • نه که عاشق روز و شب گوید سخن ** گاه با اطلال و گاهی با دمن
  • Zahiren çadır yerlerinde kalan süprüntülere, çerçöpe yüz tutar, onlara hitap eder ama kimi övüyor, kimi?
  • روی با اطلال کرده ظاهرا ** او کرا می‌گوید آن مدحت کرا
  • Şükrolsun tufan gönderdin de o süprüntüleri, o yapı bakiyelerini ortadan kaldırdın.
  • شکر طوفان را کنون بگماشتی ** واسطه‌ی اطلال را بر داشتی
  • Çünkü onlar kötü ve aşağılık binalardı, kötü ve aşağılık yığınlardı. Bize ne sesleniyorlar, ne sesimize karşılık veriyorlardı!
  • زانک اطلال لیم و بد بدند ** نه ندایی نه صدایی می‌زدند
  • Ben öyle yapılar isterim ki onlara hitap edince dağ gibi sesime ses versinler,
  • من چنان اطلال خواهم در خطاب ** کز صدا چون کوه واگوید جواب
  • De adını iki kere duyayım. Ben canıma can olan, ruhuma istirahat veren adına âşığım. 1350
  • تا مثنا بشنوم من نام تو ** عاشقم برنام جان آرام تو
  • Her peygamber, senin adını iki kere duysun diye dağı sever.
  • هرنبی زان دوست دارد کوه را ** تا مثنا بشنود نام ترا
  • O alçak ve taşlık dağ, farenin, yurdu olmaya lâyıktır, bizim yurdumuz değil!
  • آن که پست مثال سنگ لاخ ** موش را شاید نه ما را در مناخ
  • Ben söyleyeyim de o bana yâr olmasın, sözlerim cevapsız kalsın, sesime ses bile vermesin ha!
  • من بگویم او نگردد یار من ** بی صدا ماند دم گفتار من
  • Öyle dağı yerle yeksan etmek… İnsana hemdem olmadığından onu ayaklar altına atıp ezmek daha iyi!
  • با زمین آن به که هموارش کنی ** نیست همدم با قدم یارش کنی
  • Allah: “Ey Nuh, eğer istiyorsan bütün boğulanları yeniden ve tekrar dirilteyim, yeryüzüne getireyim. 1355
  • گفت ای نوح ار تو خواهی جمله را ** حشر گردانم بر آرم از ثری
  • Senin hatırını bir Kenan için kırmam ben. Fakat seni ahvalden haberdar ediyorum” dedi.
  • بهر کنعانی دل تو نشکنم ** لیکت از احوال آگه می‌کنم
  • Nuh, “Hayır hayır… Eğer beni de gark etmek istesen yine hükmüne razıyım.
  • گفت نه نه راضیم که تو مرا ** هم کنی غرقه اگر باید ترا
  • Her an beni gark et. Hoşlanırım bundan, hükmün cana benzer, canla başla razıyım.
  • هر زمانم غرقه می‌کن من خوشم ** حکم تو جانست چون جان می‌کشم