- Berber, adamın sakalını dipten tıraş ederek kılları önüne kor da der ki: “Benim bir işim çıktı sen ayırıver!”
- ریش او ببرید و کل پیشش نهاد ** گفت تو بگزین مرا کاری فتاد
- İşte bunun gibi bu sual, şu da cevabı, artık sen ayırıver… Din kaygısı, bunlarla uğraşmaya vakit bırakmaz.
- این سال وآن جوابست آن گزین ** که سر اینها ندارد درد دین
- Birisi Zeyd’e bir sille vurur. Zeyd de hileye sapıp onu dövmek üzere üstüne saldırınca, 1380
- آن یکی زد سیلیی مر زید را ** حمله کرد او هم برای کید را
- Adam: “Dur, senden bir şey soracağım, cevabını ver, sonra beni döv.
- گفت سیلیزن سالت میکنم ** پس جوابم گوی وانگه میزنم
- Senin kafana vurunca şırak diye bir sestir çıktı. Şimdi burada dostça senden bir sualim var:
- بر قفای تو زدم آمد طراق ** یک سالی دارم اینجا در وفاق
- Bu şırak sesi benim elimden mi çıktı, yoksa senin kafandan mı ey uluların öğündüğü ulu zat?” dedi.
- این طراق از دست من بودست یا ** از قفاگاه تو ای فخر کیا
- Adamcağız dedi ki: “Acıdan kurtulmadım ki bu düşünceye dalayım.
- گفت از درد این فراغت نیستم ** که درین فکر و تفکر بیستم
- Senin derdin yok, sen düşüne dur.” Dert sahibi böyle düşüncelere saplanamaz, kendine gel! 1385
- تو که بیدردی همی اندیش این ** نیست صاحبدرد را این فکر هین
- Sahabenin ruhlarında Kuran’a karşı fevkalâde bir iştiyak vardı ama aralarında hafız pek azdı.
- در صحابه کم بدی حافظ کسی ** گرچه شوقی بود جانشان را بسی
- Çünkü bir meyve oldu mu kabuğu adamakıllı incelir, çatlar, dökülür.
- زانک چون مغزش در آگند و رسید ** پوستها شد بس رقیق و واکفید
- Ceviz, fıstık ve badem bile olunca kabukları incelir.
- قشر جوز و فستق و بادام هم ** مغز چون آگندشان شد پوست کم
- İlmin hakikati de kemâle gelince kışrı azalır. Zira sevgilisi, âşıkı yakar, yandırır.
- مغز علم افزود کم شد پوستش ** زانک عاشق را بسوزد دوستش
- İstenen, sevilen kişinin vasfı, isteyen, seven kişinin vasıflarının zıddıdır. Vahiy ve nur şimşeği, peygamberi yakar. 1390
- وصف مطلوبی چو ضد طالبیست ** وحی و برق نور سوزندهی نبیست
- Kadîm olan Allah’ın sıfatları tecelli edince hâdisin sıfatlarını yakar, mahveder.
- چون تجلی کرد اوصاف قدیم ** پس بسوزد وصف حادث را گلیم
- Sahabe arasında birisi Kur’an’ın dörtte birini ezberledi de duyuldu mu, sahabe, bu bizim ulumuzdur derdi.
- ربع قرآن هر که را محفوظ بود ** جل فینا از صحابه میشنود
- Böyle bir büyük mana ile sureti bir arada cem etmek, hayretlere düşmüş, mest olmuş padişahtan başka kimseye mümkün değildir.
- جمع صورت با چنین معنی ژرف ** نیست ممکن جز ز سلطانی شگرف
- Böyle bir sarhoşluk âleminde edep kaidelerine riayet etmenin zaten imkânı yoktur, bu imkân bulunsa bile şaşılacak şeydir doğrusu!
- در چنین مستی مراعات ادب ** خود نباشد ور بود باشد عجب
- İstiğna âleminde niyaza riayet etmek, yuvarlak bir şeyle uzun bir şeyi, zıddoldukları halde bir arada cem etmeye benzer. 1395
- اندر استغنا مراعات نیاز ** جمع ضدینست چون گرد و دراز
- Sopa, esasen körlerin sevgilisidir. Kör, Kur’an sandığına benzer ancak.
- خود عصا معشوق عمیان میبود ** کور خود صندوق قرآن میبود
- Körlerin sözleri, Mushaf harfleriyle, eski hikâyelerle, korkutuşlarla dolu sandıklardır.
- گفت کوران خود صنادیقند پر ** از حروف مصحف و ذکر و نذر
- Fakat Kur’an’la dolu sandık, boş sandıktan iyidir elbet.
- باز صندوقی پر از قرآن به است ** زانک صندوقی بود خالی بدست
- Yüksüz sandık fareler ve yılanlar dolu sandıktan daha iyidir.
- باز صندوقی که خالی شد ز بار ** به ز صندوقی که پر موشست و مار
- Hâsılı insan, vuslata erdi mi vasıta olan kadın, adamın gözüne soğuk görünmeye başlar. 1400
- حاصل اندر وصل چون افتاد مرد ** گشت دلاله به پیش مرد سرد
- Güzelim istediğin şeye ulaştın mı artık bilgi sahibi olmayı istemek kötüdür.
- چون به مطلوبت رسیدی ای ملیح ** شد طلب کاری علم اکنون قبیح
- Göklerin damlarına çıktıktan sonra da merdiven aramak manasızdır.
- چون شدی بر بامهای آسمان ** سرد باشد جست وجوی نردبان