- Dilerse söyler, hâle ferman eder… Dilerse hükmeder, cisimleri can haline getirir.
- چون بگوید حال را فرمان کند ** چون بخواهد جسمها را جان کند
- Bekleyip duran, oturup hal arayan, hal bekleyen kişi, işin sonuna varmış değildir.
- منتها نبود که موقوفست او ** منتظر بنشسته باشد حالجو
- Sona varan kişinin eli, hal kimyasıdır, elini oynattı mı bakır, sarhoş bir hale gelir, altın olur.
- کیمیای حال باشد دست او ** دست جنباند شود مس مست او
- Dilerse söyler, hale ferman eder… Dilerse, hükdiken ve neşter, nerkis ve ağustos gülü kesilir.
- گر بخواهد مرگ هم شیرین شود ** خار و نشتر نرگس و نسرین شود
- Hâle mahkûm olansa hal gelince derecesi artan, halsiz kalınca rütbesi eksilen bir adamdır. 1425
- آنک او موقوف حالست آدمیست ** کو بحال افزون و گاهی در کمیست
- Hulâsa sofi “İbn-al vakit” tir, fakat vakitten de kurtulmuştur, halden de.
- صوفی ابن الوقت باشد در منال ** لیک صافی فارغست از وقت و حال
- Haller, onun azmine onun reyine mahkûmdur. Haller, onun Mesih’in nefesine benzeyen nefesleriyle diridir.
- حالها موقوف عزم و رای او ** زنده از نفخ مسیحآسای او
- Sense hale âşıkısın, bana değil. Sen, bir hale sahip olmak ümidiyle benim etrafımda dönüp dolaşıyorsun.
- عاشق حالی نه عاشق بر منی ** بر امید حال بر من میتنی
- Bir an eksilen, bir an artıp kemâl bulan hal, Halil’in mâbudu olamaz, batar gider.
- آنک یک دم کم دمی کامل بود ** نیست معبود خلیل آفل بود
- Batıp giden, gâh böyle, gâh şöyle olan güzel değildir, ben batıp gidenleri sevmem. 1430
- وانک آفل باشد و گه آن و این ** نیست دلبر لا احب افلین
- Bazen hoş, bazen nahoş olan, bir zaman su, bir zaman ateş kesilen,
- آنک او گاهی خوش و گه ناخوشست ** یک زمانی آب و یک دم آتشست
- Ayın burcudur ama ay değil… Put gibi güzeldir, ama güzelliğinden haberi bile yok!
- برج مه باشد ولیکن ماه نه ** نقش بت باشد ولی آگاه نه
- Saf sofi, "İbn-al vakit"tir ama vaktin babasıymış gibi vakti adamakıllı avucunun içine almıştır.
- هست صوفی صفاجو ابن وقت ** وقت را همچون پدر بگرفته سخت
- Bu çeşit sofi, tamamıyla ululuk sahibi Allah’ın nuruna gark olmuştur. Kimsenin oğlu değildir o… vakitlerden de kurtulmuştur, hallerden de!
- هست صافی غرق عشق ذوالجلال ** ابن کس نه فارغ از اوقات و حال
- Doğurmayan nura batmıştır. Doğmayan, doğurmayan zatsa ancak Allah’tır. 1435
- غرقهی نوری که او لم یولدست ** لم یلد لم یولد آن ایزدست
- Diriysen yürü, böyle bir aşk ara… Yoksa birbirine aykırı vakitlere kulsun.
- رو چنین عشقی بجو گر زندهای ** ورنه وقت مختلف را بندهای
- Çirkin, güzel nakışlara bakma da kendi aşkına, kendi dileğine bak!
- منگر اندر نقش زشت و خوب خویش ** بنگر اندر عشق و در مطلوب خویش
- Hor musun, zayıf mı? Buna bakma da ey kadri yüce kişi, himmetine, gayretine bak!
- منگر آنک تو حقیری یا ضعیف ** بنگر اندر همت خود ای شریف
- Ne halde olursan ol, boş durma, ey dudakları kurumuş susuz, daima su araştır!
- تو به هر حالی که باشی میطلب ** آب میجو دایما ای خشکلب
- O susuz, o kupkuru dudağın yok mu? O dudak, sudan haber verme de… Nihayet kaynağa ulaşacağını bildirmede. 1440
- کان لب خشکت گواهی میدهد ** کو بخر بر سر منبع رسد
- Dudak kuruluğu, suyu haber verir… Bu eziyet, bu susuzluk, muhakkak suya ulaşacağına delâlet der;
- خشکی لب هست پیغامی ز آب ** که بمات آرد یقین این اضطراب
- Bu aramak yok mu, kutlu bir iştir. Hak yolundaki bu istek, maniler giderir.
- کین طلبکاری مبارک جنبشیست ** این طلب در راه حق مانع کشیست
- Bu istek, dileklerinin anahtarıdır. Bu istek, senin ordundur, bayraklarının yardımcısıdır.
- این طلب مفتاح مطلوبات تست ** این سپاه و نصرت رایات تست
- Bu istek, horoz gibi “Sabah geliyor” diye nara atarak müjdeler verir.
- این طلب همچون خروسی در صیاح ** میزند نعره که میآید صباح
- Âletin yoksa bile iste ara… Allah yolunda âlete ihtiyaç yoktur. 1445
- گرچه آلت نیستت تو میطلب ** نیست آلت حاجت اندر راه رب