English    Türkçe    فارسی   

3
162-186

  • Mustafa, ta uzak yoldan koku alır da ağzımızda ki güzel kokuyu nasıl almaz?
  • مصطفی چون برد بوی از راه دور ** چون نیابد از دهان ما بخور
  • Duyar, duyar ama yüzümüze vurmaz, örter. İyi koku da göklere çıkar, kötü koku da.
  • هم بیابد لیک پوشاند ز ما ** بوی نیک و بد بر آید بر سما
  • Sen uyuyup durursun, o haram koku ise şu yeşil gökyüzüne urup durur.
  • تو همی‌خسپی و بوی آن حرام ** می‌زند بر آسمان سبزفام
  • Seni çirkin nefeslerine yoldaş olup felekte kokuları alanlara kadar gider. 165
  • همره انفاس زشتت می‌شود ** تا به بوگیران گردون می‌رود
  • Kibir, hırs, şehvet kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar.
  • بوی کبر و بوی حرص و بوی آز ** در سخن گفتن بیاید چون پیاز
  • Yemin eder de “Ben onları ne zaman yedim? Soğandan da çekinmekteyim, sarımsaktan da” dersen
  • گر خوری سوگند من کی خورده‌ام ** از پیاز و سیر تقوی کرده‌ام
  • O yalan yemini ederken nefesin, kovuculuk eder. Kokusu seninle beraber oturanların dimağına vurur.
  • آن دم سوگند غمازی کند ** بر دماغ همنشینان بر زند
  • O koku yüzünden dualar reddedilir. O kötü kalp, sözle kendisini gösterir.
  • پس دعاها رد شود از بوی آن ** آن دل کژ می‌نماید در زبان
  • O duaya “Sesinizi kesin” cevabı gelir. Her azgının cezası onu kovan sopadır. 170
  • اخسا آید جواب آن دعا ** چوب رد باشد جزای هر دغا
  • Fakat sözün eğri, özün doğru olursa o söz eğriliği, Allah’a makbuldür.
  • گر حدیثت کژ بود معنیت راست ** آن کژی لفظ مقبول خداست
  • Dostların hatası, yabancıların doğrusundan daha iyidir.
  • بیان آنک خطای محبان بهترست از صواب بیگانگان بر محبوب
  • O doğru sözlü Bilâl, ezan okurken “Hayyı alesselâ, Hayyı alelfelâh- Haydin namaza, Haydin felâha” cümlelerindeki “Hayyı- haydin” kelimesini “Heyyi” diye okurdu.
  • آن بلال صدق در بانگ نماز ** حی را هی همی‌خواند از نیاز
  • Nihayet Peygamber’e dediler ki: “Ya Resulâllâh, bina yeni kuruluyor. Bu hata, hiç de doğru değil.
  • تا بگفتند ای پیمبر راست نیست ** این خطا اکنون که آغاز بناست
  • Ey Allah habercisi, ey Allah resulü, ey Allah meydanının tek binicisi, daha fasih bir müezzin getir.
  • ای نبی و ای رسول کردگار ** یک مذن کو بود افصح بیار
  • Din daha yeni kurulur, doğruluk düzenlik daha yeni meydana gelirken “Hayyı alelfelâh”’ı yanlış okumak ayıptır. 175
  • عیب باشد اول دین و صلاح ** لحن خواندن لفظ حی عل فلاح
  • Peygamber’in hiddeti coştu. Gizli inayetlerden bir iki remiz söyleyip dedi ki :
  • خشم پیغامبر بجوشید و بگفت ** یک دو رمزی از عنایات نهفت
  • “Ey aşağılık adamlar, Allah yanında Bilâl’in Heyyi’si yüzlerce hadan, hıdan, yüzlerce dedikodudan iyidir.
  • کای خسان نزد خدا هی بلال ** بهتر از صد حی و خی و قیل و قال
  • İşi çok karıştırmayın da sırrınızı açmayayım, önünüzü, sonunuzu söylemeyeyim.”
  • وا مشورانید تا من رازتان ** وا نگویم آخر و آغازتان
  • Her duada güzel bir nefese sahip değilsen yürü, özü sözü doğru kardeşlerden dua iste.
  • گر نداری تو دم خوش در دعا ** رو دعا می‌خواه ز اخوان صفا
  • Musa aleyhisselâm’a, Beni günah etmediğin ağızla çağır diye vahiy gelmesi
  • امر حق به موسی علیه السلام که مرا به دهانی خوان کی بدان دهان گناه نکرده‌ای
  • Allah, “Ey Musa, bana suç etmediğin, kötü söylemediğin bir ağızla sığın, dua et” dedi. 180
  • گفت ای موسی ز من می‌جو پناه ** با دهانی که نکردی تو گناه
  • Musa, “Bende o ağız yok deyince Allah, “Başkasının ağzıyla dua et”
  • گفت موسی من ندارم آن دهان ** گفت ما را از دهان غیر خوان
  • Başkasının ağzıyla nasıl günah edebilirsin? Yarabbi diye başkasının ağzıyla çağır” buyurdu.
  • از دهان غیر کی کردی گناه ** از دهان غیر بر خوان کای اله
  • Sen de öyle muamelede bulun ki ağızlar, gece gündüz sana dua edip dursunlar.
  • آنچنان کن که دهانها مر ترا ** در شب و در روزها آرد دعا
  • Günah etmediğim ağız, başkasının özürler dileyen ağzıdır.
  • از دهانی که نکردستی گناه ** و آن دهان غیر باشد عذر خواه
  • Yahut da kendi ağzını temizle, ruhunu çevik bir hale getir. 185
  • یا دهان خویشتن را پاک کن ** روح خود را چابک و چالاک کن
  • Çünkü Allah adı temizdir, temizlik geldi mi pislik, pılısını pırtısını toparlayıp gider.
  • ذکر حق پاکست چون پاکی رسید ** رخت بر بندد برون آید پلید