- “Tam bir yıl su içmeyeceğim” dedi. Dediğini de yaptı, Allah sabır ve tahammülünü verdi.
- گفت تا سالی نخواهم خورد آب ** آنچنان کرد و خدایش داد تاب
- Onun bu pek ehemmiyetsiz mücahedesi, din içindi, bu yüzden de sultan oldu, arifler kutbu oldu.
- این کمینه جهد او بد بهر دین ** گشت او سلطان و قطب العارفین
- Şeyhin de eli boğazı yüzünden kesildi ve o zahit adamın şikâyet kapısı bağlandı.
- چون بریده شد برای حلق دست ** مرد زاهد را در شکوی ببست
- Adı halk arasında “Şeyh-i Akta’- eli kesik şeyh-” kaldı, halk onu bu adla tanıdı.
- شیخ اقطع گشت نامش پیش خلق ** کرد معروفش بدین آفات حلق
- Şeyh-i Akta’ın kerameti ve iki elle zembil örmesi
- کرامات شیخ اقطع و زنبیل بافتن او بدو دست
- Onu birisi ottan, çöpten yapılmış bir gölgelikte ziyaret etti. İki elle zembil örmekte olduğunu gördü. 1705
- در عریش او را یکی زایر بیافت ** کو بهر دو دست می زنبیل بافت
- Şeyh ona “Ey canının düşmanı, neden böyle küstahlık edip yanıma geldin?
- گفت او را ای عدو جان خویش ** در عریشم آمده سر کرده پیش
- Neden izinsiz içeri girdin?” dedi. Adam, “ Sevgimden fazla iştiyakımdan” deyince,
- این چراکردی شتاب اندر سباق ** گفت از افراط مهر و اشتیاق
- Şeyh gülümsedi de dedi ki: “Öyleyse gel… Fakat ey ulu kişi, bunu gizle.
- پس تبسم کرد و گفت اکنون بیا ** لیک مخفی دار این را ای کیا
- Ben ölmeden ne bir dosta, ne bir sevgiliye ne de bir aşağılık kişiye, hiç ama hiç kimseye söyleme!
- تا نمیرم من مگو این با کسی ** نه قرینی نه حبیبی نه خسی
- Bundan sonra bir bölük halk onu iki elle zembili örerken penceresinden gördüler. 1710
- بعد از آن قومی دگر از روزنش ** مطلع گشتند بر بافیدنش
- Şeyh, “Yarabbi, hikmetini sen bilirsin. Ben gizliyorum, sen aşikâr ediyorsun” dedi.
- گفت حکمت را تو دانی کردگار ** من کنم پنهان تو کردی آشکار
- Ona şöyle ilham geldi. “ Birkaç kişi, senin elinin kesik olması kınadılar, sana münkir oldular.
- آمد الهامش که یکچندی بدند ** که درین غم بر تو منکر میشدند
- O herhalde yolda yalancıydı ki Allah, onu bu, taife arasında rüsvay etti dediler.
- که مگر سالوس بود او در طریق ** که خدا رسواش کرد اندر فریق
- Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem.
- من نخواهم کان رمه کافر شوند ** در ضلالت در گمان بد روند
- Ben de şu kerameti aşikâr ettim, iş işlediğin vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim. 1715
- این کرامت را بکردیم آشکار ** که دهیمت دست اندر وقت کار
- Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar.
- تا که آن بیچارگان بد گمان ** رد نگردند از جناب آسمان
- Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim.
- من ترا بی این کرامتها ز پیش ** خود تسلی دادمی از ذات خویش
- Bu kerametleri ise ancak onlar için verdim, bu mumu ancak onlar için yaktım.
- این کرامت بهر ایشان دادمت ** وین چراغ از بهر آن بنهادمت
- Sen, ölümden, bedeninin cüzlerinin ayrılacağından korkmaktan geçtin.
- تو از آن بگذشتهای کز مرگ تن ** ترسی وز تفریق اجزای بدن
- Sende, başının, ayağının gideceğine dair korku kalmadı. Vehmi bırakmak, senin için ulu bir siper oldu.” 1720
- وهم تفریق سر و پا از تو رفت ** دفع وهم اسپر رسیدت نیک زفت
- Firavun sihirbazlarının elleriyle ayaklarının kesilmesine aldırış etmemelerindeki sebep
- سبب جرات ساحران فرعون بر قطع دست و پا
- Firavun, sihirbazları yeryüzünde öldürmekle tehdit etmedi mi?
- ساحران را نه که فرعون لعین ** کرد تهدید سیاست بر زمین
- Sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazına kestirir sizi asarım, affetmem demedi mi?
- که ببرم دست و پاتان از خلاف ** پس در آویزم ندارمتان معاف
- O, sihirbazların vehme düşeceklerini, korkacaklarının, vesveseye uğrayacaklarını sanıyordu.
- او همیپنداشت کایشان در همان ** وهم و تخویفند و وسواس و گمان
- Titremeye başlayacaklarını, ürküp korkacakların, bu tehditlerden vehmedeceklerini umuyordu.
- که بودشان لرزه و تخویف و ترس ** از توهمها و تهدیدات نفس
- Bilmiyordu ki onlar, bu işlerden kurtulmuşlar, gönül nurunun göründüğü pencerenin önüne oturmuşlar… 1725
- او نمیداست کایشان رستهاند ** بر دریچهی نور دل بنشستهاند