- Bir de velilerden öylelerini tanırım ki ağızları yumulmuştur, hiç dua etmezler. 1880
- قوم دیگر میشناسم ز اولیا ** که دهانشان بسته باشد از دعا
- O, ulular, Allah hükümlerine razı olmuşlardır, takdirin def’ine çalışmak onlara haramdır.
- از رضا که هست رام آن کرام ** جستن دفع قضاشان شد حرام
- Bunlar, kaza ve kaderde hususi bir zevk bulurlar, bundan kurtulmayı dilemek onlarca küfürdür.
- در قضا ذوقی همیبینند خاص ** کفرشان آید طلب کردن خلاص
- Allah bunların gönlüne öyle bir hüsnü zan vermiştir ki derde düşüp hiç yaslanmazlar, gök renkli yas elbisesi giymezler.
- حسن ظنی بر دل ایشان گشود ** که نپوشند از عمی جامهی کبود
- Behlûl’ün dervişe sual sorması
- سال کردن بهلول آن درویش را
- Behlül, dervişin birine “Derviş, nasılsın? Anlat bakalım?” dedi.
- گفت بهلول آن یکی درویش را ** چونی ای درویش واقف کن مرا
- Derviş, Dünyadaki işler daima bir adamın dilediği gibi olur; 1885
- گفت چون باشد کسی که جاودان ** بر مراد او رود کار جهان
- Seller, ırmaklar muradınca akar, yıldızlar hükmünce hükmeder;
- سیل و جوها بر مراد او روند ** اختران زان سان که خواهد آن شوند
- Hayatla ölüm, ona çavuş olur, emrine uyup dilediği yere gider.
- زندگی و مرگ سرهنگان او ** بر مراد او روانه کو بکو
- Nereye dilerse baş sağlığı haberi yollar, nereye dilerse kutlu olsun derse…
- هر کجا خواهد فرستد تعزیت ** هر کجا خواهد ببخشد تهنیت
- Yolcuların hepsi, onu izler, yolda kalanlar onun tuzağına tutulursa…
- سالکان راه هم بر گام او ** ماندگان از راه هم در دام او
- Onun fermanı, onun rızası olmadıkça âlemde hiçbir ağız gülmezse bu adamın hali nasıldır? İşte o haldeyim ben” dedi. 1890
- هیچ دندانی نخندد در جهان ** بی رضا و امر آن فرمانروان
- Behlûl, padişahım doğru söyledin. Bu hale sahip olduğun nurundan da belli, yüzünden de görünüp durmakta.
- گفت ای شه راست گفتی همچنین ** در فر و سیمای تو پیداست این
- Böylesin, hatta yüz mislisin... Doğru ama bunu bir güzelce anlat.
- این و صد چندینی ای صادق ولیک ** شرح کن این را بیان کن نیک نیک
- Öyle bir anlat ki duyunca fazilet sahibi de kabul etsin, bir şeyden anlamaz adam da.
- آنچنانک فاضل و مرد فضول ** چون به گوش او رسد آرد قبول
- Herkesin aklının ereceği, fikrinin anlayacağı bir tarzda anlat.
- آنچنانش شرح کن اندر کلام ** که از آن هم بهره یابد عقل عام
- Söz söyleyen kemal sahibi olursa söz söyleme sofrasını yaydı mı sofrası, her çeşit aşlarla doludur. 1895
- ناطق کامل چو خوانپاشی بود ** خوانش بر هر گونهی آشی بود
- Hiçbir konuk mahrum kalmaz. Herkes o sofrada kendi gıdasını bulur.
- که نماند هیچ مهمان بی نوا ** هر کسی یابد غذای خود جدا
- O sofra, Kur’an’a benzer; Kur’an’ın da yedi manası vardır; alelâde halk da ondan doyar, halkın bilgide, irfanda ileri gelenleri de” dedi.
- همچو قرآن که بمعنی هفت توست ** خاص را و عام را مطعم دروست
- Derviş dedi ki: “ Herkesçe şu muhakkaktır ki âlem Allah emrine râm olmuştur.
- گفت این باری یقین شد پیش عام ** که جهان در امر یزدانست رام
- O padişahın kaza ve kaderi olmadıkça ağaçtan yaprak bile düşmez.
- هیچ برگی در نیفتد از درخت ** بی قضا و حکم آن سلطان بخت
- Allah lokmaya, gir içeri diye emretmedikçe boğazdan lokma bile geçmez. 1900
- از دهان لقمه نشد سوی گلو ** تا نگوید لقمه را حق که ادخلوا
- İnsanların yuları, dizgini olan, insanları dilediği yere sürüp götüren istekler de o gani Allah’ın emriyle meydana gelir.
- میل و رغبت کان زمام آدمیست ** جنبش آن رام امر آن غنیست
- Yeryüzünde olsun, göklerde olsun… Bir zerre bile onun hükmü olmadıkça kanat çırpmaz, harekete gelemez;
- در زمینها و آسمانها ذرهای ** پر نجنباند نگردد پرهای
- Onun yürür ve kadim fermanı olmadıkça kımıldayamaz bile. Bunu anlatmaya imkân da yoktur, bu hususta ısrar da hoş değil.
- جز به فرمان قدیم نافذش ** شرح نتوان کرد و جلدی نیست خوش
- Ağaçların yapraklarını kim sayabilir? Sonu olmayan şey, nasıl söze sığar?
- کی شمرد برگ درختان را تمام ** بینهایت کی شود در نطق رام