- Bu çeşit kul, Allah rızasını görünce güler, neşelenir. Kaza, ona şekerle yapılmış helva gibi gelir.
- آنگهان خندد که او بیند رضا ** همچو حلوای شکر او را قضا
- Bu kulun huyu ve yaradılışı böyle olursa âlem, onun emrine, onun fermanına tabi değil de nedir?” 1915
- بندهای کش خوی و خلقت این بود ** نه جهان بر امر و فرمانش رود
- Peki… Neden dua edip de Yarabbi, bu takdiri sen tebdil et diye yalvarsın?
- پس چرا لابه کند او یا دعا ** که بگردان ای خداوند این قضا
- İşte şeyhe göre Allah rızası bakımından kendi ölümü de evlâtlarının ölümü de helva gibiydi.
- مرگ او و مرگ فرزندان او ** بهر حق پیشش چو حلوا در گلو
- O vefakâr, o yoksul şeyhe evlât ölümü, kadayıf gibi gelmişti.
- نزع فرزندان بر آن باوفا ** چون قطایف پیش شیخ بینوا
- O halde Allah rızasını, duada görmedikçe neden dua etsin?
- پس چراگوید دعا الا مگر ** در دعا بیند رضای دادگر
- Doğru yolu bulan bu çeşit kulun şefaati de acımaktan değildir, duası da. 1920
- آن شفاعت و آن دعا نه از رحم خود ** میکند آن بندهی صاحب رشد
- O, Allah aşkının mumunu yakar yakmaz kendi acımasını da yakmış yandırmıştır.
- رحم خود را او همان دم سوختست ** که چراغ عشق حق افروختست
- Onun aşkı, vasıflarına cehennem kesilmiştir O, kendi vasıflarını kıldan kıla tamamıyla yakmıştır.
- دوزخ اوصاف او عشقست و او ** سوخت مر اوصاف خود را مو بمو
- Fakat geceleyin yol alanlar, bunları nereden anlayacaklar? Bunları Dekukî gibi yalnız bu devlete koşan, devlete ulaşan kişi bilir!
- هر طروقی این فروقی کی شناخت ** جز دقوقی تا درین دولت بتاخت
- Dekukî ve kerametleri
- قصهی دقوقی رحمة الله علیه و کراماتش
- Dekukî, iyi bir hale sahipti. Âşık ve keramet sahibi bir zat.
- آن دقوقی داشت خوش دیباجهای ** عاشق و صاحب کرامت خواجهای
- Yeryüzünde gökteki ay gibi seyreder dururdu. Gece yolcularının gönülleri, onunla aydınlanır, nurlanırdı. 1925
- در زمین میشد چو مه بر آسمان ** شبروان راگشته زو روشن روان
- Bir yerde az otururdu, bir köyde iki günden fazla kalmazdı.
- در مقامی مسکنی کم ساختی ** کم دو روز اندر دهی انداختی
- “Bir evde iki günden fazla otursam kalbimde oranın sevgisi alevlenir.
- گفت در یک خانه گر باشم دو روز ** عشق آن مسکن کند در من فروز
- Eve barka mağrur olmaktan çekinir, hadi ey nefis zenginleşmek, bir şey elde etmek için sefere düş derim;
- غرة المسکن احاذره انا ** انقلی یا نفس سیری للغنا
- İmtihanda muvaffak olması için kalbimi hiçbir yere alıştırmam derdi.
- لا اعود خلق قلبی بالمکان ** کی یکون خالصا فی الامتحان
- Gündüzleri yol yürür, sefer eder, geceleri ibadette bulunur, namaz kılardı. Gözü açıktı o erin… Padişahı görürdü, bir doğan kuşuna benzerdi. 1930
- روز اندر سیر بد شب در نماز ** چشم اندر شاه باز او همچو باز
- Halktan çekilmişti, fakat huyunun kötülüğünden değil… Kadından da ayrılmıştı, erkekten de, fakat ikilik korkusuyla değil!
- منقطع از خلق نه از بد خوی ** منفرد از مرد و زن نه از دوی
- Halka şefkat gösterirdi, su gibi faydalıydı, onlara güzel bir şefaatçiydi, duası da Allah tarafından kabul edilirdi.
- مشفقی خلق و نافع همچو آب ** خوش شفعیی و دعااش مستجاب
- Daima iyiyi de esirgerdi, kötüyü de… Herkese karşı anadan daha iyi babadan daha düşkün ve muhabbetliydi.
- نیک و بد را مهربان و مستقر ** بهتر از مادر شهیتر از پدر
- Peygamber: “Ey ulular, ben size baba gibi şefkat ederim, sizi babanız gibi severim.
- گفت پیغامبر شما را ای مهان ** چون پدر هستم شفیق و مهربان
- Çünkü siz benim cüz’lerimsiniz. Neden cüz’ü külden ayırırsınız?” demiştir. 1935
- زان سبب که جمله اجزای منید ** جزو را از کل چرا بر میکنید
- Cüz, külden ayrıldı mı bir işe yaramaz. Tenden bir uzuv kesildi mi o uzuv, murdar olur.
- جزو از کل قطع شد بی کار شد ** عضو از تن قطع شد مردار شد
- Tekrar aslına ulaşmazsa ölür kalır, candan haberi bile olmaz.
- تا نپیوندد بکل بار دگر ** مرده باشد نبودش از جان خبر
- Oynasa, hareket etse bile bu, onun diriliğine delil olamaz. Senin kesilen uzvun da bir müddet oynar, hareket eder.
- ور بجنبد نیست آن را خود سند ** عضو نو ببریده هم جنبش کند