English    Türkçe    فارسی   

3
2194-2218

  • Allah’ın sizi kazadan kurtarmak üzere elinizden tuttuğu, sizi tehlikeden kurtardığı gün, hatırınıza bile gelmez” diye bağırmaktaydı.
  • Şeytan böyle söylüyordu ama can kulağı ile duyanlardan başkası bu sözü duymuyordu ki! 2195
  • Mustafa, o kutup, o padişahlar padişahı, o temizlik denizi bize ne doğru buyurmuştur:
  • “Cahilin sonunda göreceği şeyi akıllılar önce görür.”
  • İşlerin sonu ilk zamanlarda gizlidir ama akıllı, akıbeti önce görür; günaha dalıp ısrar edense meydana çıkınca!
  • Her şeyin sonu, önden belli olmaz, gizlidir. Fakat meydana çıkınca akıllı da görür, cahil de!
  • Mademki ayıbı görmüyorsun, bari ihtiyatı elden bırakma, sele verme behey inatçı! 2200
  • İhtiyat nedir? Her an ansızın gelebilecek bir belâyı görmek!
  • İhtiyatlı adamın düşünceleri
  • Hani ansızın bir aslan çıkagelir de adamı kapıp ormanlığa götürür ya…
  • O adam, aslan tarafından götürülürken ne düşünürse sen de ey din üstadı, onu düşün!
  • Kaza ve kader aslanı, bir işle güçle meşgulken bizim canımızı alır, ormanlara götürüverir.
  • Bu da şuna benzer: Halk, yoksulluktan korkar, ama boğazlarına kadar acı suya batarlar. 2205
  • O yoksulluğu yaratandan korksalardı onlara yeryüzünde defineler aşikâr olurdu.
  • Hepsi de gam korkusuyla gamın içine batmışlar, varlık kaygısıyla yokluğa düşmüşlerdir!
  • Dekukî’nin şefaat etmesi ve geminin kurtulmasına duası
  • Dekukî o kıyameti görünce merhameti coştu, gözyaşları akmaya başladı.
  • Yarabbi, dedi, onların yaptıklarına bakma, ey lütuf sahibi padişah, ellerini tut, imdatlarına yetiş.
  • Ey eli denize de yetişen, karaya da. Onları sağlıkla, selâmetle kıyıya çıkar. 2210
  • Ey ebedî kerem merhamet sahibi, o kötü kişilerden bu kötülüğü defet!
  • Bedava olarak insanlara yüzlerce göz, yüzlerce kulak veren, rüşvetsiz akıl, fikir ihsan eden Allah.
  • Sen, biz hak etmeden lütuflarda, ihsanlarda bulunursun. Nimetlerine karşı yaptığımız kâfirliklerle hatalarımızı hep görürsün.
  • Ey ulu Allah, bizim şanımız ulu ulu günahlarda bulunmaktır. Fakat sen, bunları lütfunla affetmeye kaadirsin.
  • Biz, hırstan, şehvetten kendi kendimizi yaktık. Bu duayı da senden öğrendik Yarabbi. 2215
  • Bize duada bulunmak için müsaade etmen, dua öğretmen, böyle bir karanlığı aydınlatman hürmetine sen bunlara acı.
  • İhtiyarsız bir surette şefkatli analar gibi dua edip duruyor.
  • Gözlerinden yaşlar akıyordu. Kendisinde olmaksızın ettiği dua, gökyüzüne yüceltmekteydi.