- Sen dersin ki bizim gönlümüz var. Öyle ama gönül arşın yücesindedir, aşağılıklarda değil! 2245
- تو همیگویی مرا دل نیز هست ** دل فراز عرش باشد نه به پست
- Kara toprakta da su olur ama o suyla aptes alamazsın ki!
- در گل تیره یقین هم آب هست ** لیک زان آبت نشاید آبدست
- O da sudur, sudur ama toprakla karışık… Gayri sakın gönlüne gönül deme.
- زانک گر آبست مغلوب گلست ** پس دل خود را مگو کین هم دلست
- Göklerden yüce olan gönül, ya Abdal’ın gönlüdür, ya da Peygamberin.
- آن دلی کز آسمانها برترست ** آن دل ابدال یا پیغامبرست
- Su, topraktan arındı mı saf olur, artar, her işe yarar.
- پاک گشته آن ز گل صافی شده ** در فزونی آمده وافی شده
- Su topraktan arınınca denize kavuşur; zindandan kurtulur, denize katık olur. 2250
- ترک گل کرده سوی بحر آمده ** رسته از زندان گل بحری شده
- Bizim suyumuza, dikkat et de bak, toprakta hapsedilmiş. Ey rahmet denizi, sen de çek bizi!
- آب ما محبوس گل ماندست هین ** بحر رحمت جذب کن ما را ز طین
- Fakat deniz, “Ben, seni çekip duruyorum ama sen, ben iyi tatlı bir suyum demektesin.
- بحر گوید من ترا در خود کشم ** لیک میلافی که من آب خوشم
- Senin lâfın, seni mahrum ediyor. O zannı bırak da bana gel” demektedir.
- لاف تو محروم میدارد ترا ** ترک آن پنداشت کن در من درآ
- Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
- آب گل خواهد که در دریا رود ** گل گرفته پای آب و میکشد
- Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur! 2255
- گر رهاند پای خود از دست گل ** گل بماند خشک و او شد مستقل
- O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!
- آن کشیدن چیست از گل آب را ** جذب تو نقل و شراب ناب را
- Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
- همچنین هر شهوتی اندر جهان ** خواه مال و خواه جاه و خواه نان
- Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin.
- هر یکی زینها ترا مستی کند ** چون نیابی آن خمارت میزند
- Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.
- این خمار غم دلیل آن شدست ** که بدان مفقود مستیات بدست
- Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın! 2260
- جز به اندازهی ضرورت زین مگیر ** تا نگردد غالب و بر تو امیر
- Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’a ulaştım diye baş çekersin ama,
- سر کشیدی تو که من صاحبدلم ** حاجت غیری ندارم واصلم
- Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer.
- آنچنانک آب در گل سر کشد ** که منم آب و چرا جویم مدد
- Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin.
- دل تو این آلوده را پنداشتی ** لاجرم دل ز اهل دل برداشتی
- Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.
- خود روا داری که آن دل باشد این ** کو بود در عشق شیر و انگبین
- Sütün, balın güzelliği, gönlün onlara aksiyle hâsıl olur. Her güzele güzellik gönülden gelir. 2265
- لطف شیر و انگبین عکس دلست ** هر خوشی را آن خوش از دل حاصلست
- Şu halde gönül cevherdir, âlem araz. Gönlün gölgesi, nasıl olur da gönle maksat olur?
- پس بود دل جوهر و عالم عرض ** سایهی دل چون بود دل را غرض
- Mala, mevkiye âşık olan gönül, ya bu toprağa zebundur, ya kara suya!
- آن دلی کو عاشق مالست و جاه ** یا زبون این گل و آب سیاه
- Yahut da karanlıklarda hayallere kapılmıştır, dedikodu için o hayallere tapıp durmaktadır!
- یا خیالاتی که در ظلمات او ** میپرستدشان برای گفت و گو
- O nur denizinden başkası gönül olamaz. Gönül, hem Allah’ın nazargâhı olsun, hem kör… İmkân var mı buna?
- دل نباشد غیر آن دریای نور ** دل نظرگاه خدا وانگاه کور