- Topraktaki su denize gitmek isterse de ayağını toprak tutmuştur, onu kendisine çekmektedir.
- آب گل خواهد که در دریا رود ** گل گرفته پای آب و میکشد
- Ayağını toprağın elinden kurtarırsa toprak, kupkuru bir hale gelir, o da hür kalır, başına buyruk olur! 2255
- گر رهاند پای خود از دست گل ** گل بماند خشک و او شد مستقل
- O toprağın suyu çekip mahvetmesi nedir? Senin halis şarapla mezeye düşkünlüğün!
- آن کشیدن چیست از گل آب را ** جذب تو نقل و شراب ناب را
- Böylece cihandaki her şehvet, ister mal olsun, ister mevki, ister ekmek…
- همچنین هر شهوتی اندر جهان ** خواه مال و خواه جاه و خواه نان
- Bunların her biri seni sarhoş eder. Bunları bulmazsan başın ağrımaya başlar, sersemleşirsin.
- هر یکی زینها ترا مستی کند ** چون نیابی آن خمارت میزند
- Bu gam sersemliği, bulamadığın şeyin seni sarhoş ettiğine delâlet eder.
- این خمار غم دلیل آن شدست ** که بدان مفقود مستیات بدست
- Bunların ihtiyaçtan fazlasına meyletme de, sana galebe etmesin, sana bey olmasın! 2260
- جز به اندازهی ضرورت زین مگیر ** تا نگردد غالب و بر تو امیر
- Sen, ben de gönül sahibiyim, başkasına ihtiyacım yok, Allah’a ulaştım diye baş çekersin ama,
- سر کشیدی تو که من صاحبدلم ** حاجت غیری ندارم واصلم
- Bu halin, toprakla bulanık olan suyun, ben de suyum, neden başkasından yardım isteyecekmişim ki diye serkeşlik etmesine benzer.
- آنچنانک آب در گل سر کشد ** که منم آب و چرا جویم مدد
- Bu bulaşık şeyi gönül sandın da gönlünü gönül sahiplerinden çektin.
- دل تو این آلوده را پنداشتی ** لاجرم دل ز اهل دل برداشتی
- Süt, bal sevdasına düşen bu gönlün, gönül olmasını reva görür müsün, sen böyle.
- خود روا داری که آن دل باشد این ** کو بود در عشق شیر و انگبین
- Sütün, balın güzelliği, gönlün onlara aksiyle hâsıl olur. Her güzele güzellik gönülden gelir. 2265
- لطف شیر و انگبین عکس دلست ** هر خوشی را آن خوش از دل حاصلست
- Şu halde gönül cevherdir, âlem araz. Gönlün gölgesi, nasıl olur da gönle maksat olur?
- پس بود دل جوهر و عالم عرض ** سایهی دل چون بود دل را غرض
- Mala, mevkiye âşık olan gönül, ya bu toprağa zebundur, ya kara suya!
- آن دلی کو عاشق مالست و جاه ** یا زبون این گل و آب سیاه
- Yahut da karanlıklarda hayallere kapılmıştır, dedikodu için o hayallere tapıp durmaktadır!
- یا خیالاتی که در ظلمات او ** میپرستدشان برای گفت و گو
- O nur denizinden başkası gönül olamaz. Gönül, hem Allah’ın nazargâhı olsun, hem kör… İmkân var mı buna?
- دل نباشد غیر آن دریای نور ** دل نظرگاه خدا وانگاه کور
- Yüz binlerce halkta, yüz binlerce ileri gelenlerde bulunan gönül değildir. Gönül, bir tek kişide olur. O tek kişi hangisidir, hangisi? 2270
- نه دل اندر صد هزاران خاص و عام ** در یکی باشد کدامست آن کدام
- Sen, o kırık dökük, parça buçuk gönül kırpıntılarını bırak, asıl gönül ara da o kırık dökük gönül de onun sayesinde dağ kesilsin.
- ریزهی دل را بهل دل را بجو ** تا شود آن ریزه چون کوهی ازو
- Gönül, bu vücut ülkesini kaplamıştır, cömertliğinden altınlar saçıp durmaktadır.
- دل محیطست اندرین خطهی وجود ** زر همیافشاند از احسان و جود
- Âlemdekilere Allah selâmından selâmlar saçmaktadır.
- از سلام حق سلامیها نثار ** میکند بر اهل عالم اختیار
- Kimin eteği sağlamsa, kimin eteği hazırsa o gönül saçısına nail olur.
- هر که را دامن درستست و معد ** آن نثار دل بر آنکس میرسد
- Senin eteğin de o niyazdır, o huzurdur. Kendine gel de kötülük taşlarını eteğine koyma. 2275
- دامن تو آن نیازست و حضور ** هین منه در دامن آن سنگ فجور
- Koyma da o taşlar eteğini yırtmasın. Eteğin yırtılmasın sana asıl parayı uydurma paradan fark edesin.
- تا ندرد دامنت زان سنگها ** تا بدانی نقد را از رنگها
- Sen, eteğini cihandaki taşlarla, çocuklar gibi altın ve gümüş farz edilen taşlarla doldurdun.
- سنگ پر کردی تو دامن از جهان ** هم ز سنگ سیم و زر چون کودکان
- Fakat hayali altın ve gümüş, hakiki altın ve gümüşe benzemez. Onlar, senin doğruluk eteğini yırttı, derdini artırdı.
- از خیال سیم و زر چون زر نبود ** دامن صدقت درید و غم فزود