- O, karadan da kurtulmuştur, aktan da. Onun ayının nuru, gönle de yayılmıştır, sana da.
- از سیاهی و سپیدی فارغست ** نور ماهش بر دل و جان بازغست
- Cüz’i akıl bu karayla akı, yine kadirden, bir yıldız gibi parlayıp âlemi aydınlatan Kadir gecesinden elde etmiştir.
- این سیاه و این سپید ار قدر یافت ** زان شب قدرست کاختروار تافت
- Keseyle dağarcığın değeri altındadır. İçinde altın olmayan keseyle dağarcığın ne kıymeti var?
- قیمت همیان و کیسه از زرست ** بی ز زر همیان و کیسه ابترست
- Nitekim tenin değeri de canla, fakat canın değeri de cananın ışığıyladır. 2535
- همچنانک قدر تن از جان بود ** قدر جان از پرتو جانان بود
- Can, ışıksız diri olsaydı hiç kâfirlere “Ölü” denir miydi?
- گر بدی جان زنده بی پرتو کنون ** هیچ گفتی کافران را میتون
- Kendine gel, söyle, söyle ki söyleme kabiliyeti bizden sonraki zamanlarda aksın diye ırmak yolunu kazmakta.
- هین بگو که ناطقه جو میکند ** تا به قرنی بعد ما آبی رسد
- Her devirde söz söyleyen bulunur; bulunur ama geçmişlerin sözleri daha faydalıdır.
- گرچه هر قرنی سخنآری بود ** لیک گفت سالفان یاری بود
- Ey şükreden kişi, Tevrat, İncil ve Zebur, Kur’an’ın doğruluğuna şahadet etmedi mi?
- نه که هم توریت و انجیل و زبور ** شد گواه صدق قرآن ای شکور
- Zahmetsiz ve sayıya gelmez bir rızık ara da Cebrail sana cennetten elma getirsin. 2540
- روزی بیرنج جو و بیحساب ** کز بهشتت آورد جبریل سیب
- Hatta bahçıvanın lâflarıyla başın ağrımadan ekmek zahmetine düşmeden cennetin sahibinden rızıklanasın.
- بلک رزقی از خداوند بهشت ** بیصداع باغبان بی رنج کشت
- Çünkü ekmekteki fayda ve lezzet, Allah ihsanıdır. Dilerse sana o faydalı kabuğu, yani ekmeği vasıta etmeksizin de verir.
- زانک نفع نان در آن نان داد اوست ** بدهدت آن نفع بی توسیط پوست
- Ekmeğin sureti, ekmekteki faydaya, zevk ve lezzete bir sofradır. Fakat sofrasız ekmek yemek, velinin harcıdır.
- ذوق پنهان نقش نان چون سفرهایست ** نان بی سفره ولی را بهرهایست
- Can rızkını senin Davud’un olan şeyhin himmeti olmadıkça nasıl olur da çalışıp çabalamayla elde edebilirsin?
- رزق جانی کی بری با سعی و جست ** جز به عدل شیخ کو داود تست
- Nefis şeyhle adım attığını, ona uyduğunu görürse zorla sana râm olur. 2545
- نفس چون با شیخ بیند کام تو ** از بن دندان شود او رام تو
- Öküz sahibi de Davud’un sözünü anlayınca râm oldu.
- صاحب آن گاو رام آنگاه شد ** کز دم داود او آگاه شد
- Şeyh sana dost oldu mu avda aklın, köpek nefse galip olur.
- عقل گاهی غالب آید در شکار ** برسگ نفست که باشد شیخ یار
- Nefis, yüzlerce hile, Hud’a sahibi bir ejderhadır. Fakat şeyhin yüzü, o ejderhanın gözüne karşı tutulan bir zümrüttür.
- نفس اژدرهاست با صد زور و فن ** روی شیخ او را زمرد دیده کن
- Öküz sahibini zebun etmek istersen onu eşekler gibi bizle, o tarafa sür be hoyrat adam!
- گر تو صاحب گاو را خواهی زبون ** چون خران سیخش کن آن سو ای حرون
- Nefis, Allah velisine, yaklaşırsa dili yüz arşın kısalır. 2550
- چون به نزدیک ولی الله شود ** آن زبان صد گزش کوته شود
- Onun yüz dili vardır, her dilinde yüz lûgat, hilesi, riyası anlatılamaz ki!
- صد زبان و هر زبانش صد لغت ** زرق و دستانش نیاید در صفت
- Öküz nefsi dâva eden fasih sözler söyledi, yüz binlerce doğru olmayan delil getirdi.
- مدعی گاو نفس آمد فصیح ** صد هزاران حجت آرد ناصحیح
- Bütün şehri kandırdı, yalnız padişahı kandıramadı, o her şeyi bilen padişahın yolunu vuramadı!
- شهر را بفریبد الا شاه را ** ره نتاند زد شه آگاه را
- Nefsin sağ elinde tespih ve Kur’an vardır ama yerinde de hançer ve kılıç gizlidir.
- نفس را تسبیح و مصحف در یمین ** خنجر و شمشیر اندر آستین
- Onun mushafına, onun riyasına kanma… Kendini onunla sırdaş, haldaş yapma! 2555
- مصحف و سالوس او باور مکن ** خویش با او همسر و همسر مکن
- Seni aptes al diye havuzun kenarına getirir de havuza, suyun ta dibine atıverir!
- سوی حوضت آورد بهر وضو ** واندر اندازد ترا در قعر او