- Birisi, başına bir sepet alıp ağaçlıklardan geçse sepet silkmeden meyvelerle dolardı.
- سله بر سر در درختستانشان ** پر شدی ناخواست از میوهفشان
- Meyveleri kimse silkmez, düşürmez, meyveler, rüzgârla düşer, nicelerin etekleri, meyvelerle dolar, boşalırdı.
- باد آن میوه فشاندی نه کسی ** پر شدی زان میوه دامنها بسی
- Meyve hevenkleri, dallardan aşağılara kadar sarkar, gelip geçenlerin başlarına, yüzlerine sürtünürdü.
- خوشههای زفت تا زیر آمده ** بر سر و روی رونده میزده
- Külhan hizmetinde çalışan aşağılık bir adam bile o kadar zengindi ki altın kemer kuşanırdı.
- مرد گلخنتاب از پری زر ** بسته بودی در میان زرین کمر
- Köpek, ekmekleri ayağıyla çiğner, ezerdi… Kurt, yiyecek bolluğundan imtilâ illetine tutulmuştu. 2665
- سگ کلیچه کوفتی در زیر پا ** تخمه بودی گرگ صحرا از نوا
- Şehir de hırsızdan kurttan emindi, köy de. Keçi bile, büyük büyük kurtlardan korkmaz olmuştu.
- گشته آمن شهر و ده از دزد و گرگ ** بز نترسیدی هم از گرگ سترگ
- Onların günden güne artan nimetlerini, onların nail oldukları şeyleri anlatsam,
- گر بگویم شرح نعمتهای قوم ** که زیادت میشد آن یوما بیوم
- Mühim sözler geri kalır. Peygamberler, bunlara “Doğru olun, doğruluk yapın!” demişti!
- مانع آید از سخنهای مهم ** انبیا بردند امر فاستقم
- Sebâlılar’a nasihat için peygamber gelmesi, Peygamberlerden mucize istemeleri
- آمدن پیغامبران حق به نصیحت اهل سبا
- Oraya tam on üç peygamber gelmiş, sapıklara yol göstermiş istemişlerdi.
- سیزده پیغامبر آنجا آمدند ** گمرهان را جمله رهبر میشدند
- “Nimetleriniz çoğalıp durmakta, fakat şükür nerede? Şükrü merkebi yatıp uyusa bile siz onu uyandırın, kaldırın! 2670
- که هله نعمت فزون شد شکر کو ** مرکب شکر ار بخسپد حرکوا
- Nimet verene şükretmek aklen de lâzım. Şükretmeyen, kendisine ebedî hışım kapısını açar.
- شکر منعم واجب آید در خرد ** ورنه بگشاید در خشم ابد
- Kendinize gelin de şu kereme bakın! Bir şükre bedel bu kadar nimeti kim verir?
- هین کرم بینید وین خود کس کند ** کز چنین نعمت به شکری بس کند
- Allah insana baş verir, şükür için de bir secde ister… Ayak bağışlar şükür için bir oturma diler” dediler.
- سر ببخشد شکر خواهد سجدهای ** پا ببخشد شکر خواهد قعدهای
- Sebâlılar dediler ki: “Bizim şükretme kabiliyetimizi Şeytan aldı götürdü! Şükürden de usandık, nimetten de.
- قوم گفته شکر ما را برد غول ** ما شدیم از شکر و از نعمت ملول
- Bu nimetlerden bize öyle usanç geldi ki ne ibadet hoşumuza gidiyor, ne kabahat! 2675
- ما چنان پژمرده گشتیم ازعطا ** که نه طاعتمان خوش آید نه خطا
- Nimetleri de istemiyoruz, bahçeleri de… Zevk sebeplerini de dilemiyoruz, safa vesilelerini de!
- ما نمیخواهیم نعمتها و باغ ** ما نمیخواهیم اسباب و فراغ
- Peygamberler dediler ki: “ Gönülde bir illet yüzünden insan, doğruyu anlamaz, sapıtır.
- انبیا گفتند در دل علتیست ** که از آن در حقشناسی آفتیست
- O yüzden nimetler, umumiyetle illet olur. Hastalıkta yenen yemek insana hiç kuvvet verir mi?
- نعمت از وی جملگی علت شود ** طعمه در بیمار کی قوت شود
- Ey inatçı, önüne nice güzelim nimetler geldi de hepsi kötüleşti, saf olanlar bile bulandı gitti!
- چند خوش پیش تو آمد ای مصر ** جمله ناخوش گشت و صاف او کدر
- Bu güzelliklerin düşmanı sensin… Neye elini vurdunsa kötü oldu. 2680
- تو عدو این خوشیها آمدی ** گشت ناخوش هر چه بر وی کف زدی
- Senin dostun; senin âşinan olan, sence hor, hakir sayıldı.
- هر که اوشد آشنا و یار تو ** شد حقیر و خوار در دیدار تو
- Sana yabancı olan, seninle uzlaştı. Sence o büyük ve yüce oldu.
- هر که او بیگانه باشد با تو هم ** پیش تو او بس مهاست و محترم
- Bu da o, hastalığın tesirinden… O illetin zehri bütün canlara sirayet eder.
- این هم از تاثیر آن بیماریست ** زهر او در جمله جفتان ساریست
- O illeti derhal geçirmeye çalışmak gerek. O illet durdukça şeker bile zehir kesilir.
- دفع آن علت بباید کرد زود ** که شکر با آن حدث خواهد نمود
- Her güzel ve tatlı şey, insana kötü ve acı gelir. İnsan Âbıhayat içse ateş sanır. 2685
- هر خوشی کاید به تو ناخوش شود ** آب حیوان گر رسد آتش شود