- O huy, sendeyken gönlü dirilten gıda bile senin vücudunda kokar, leş kesilir.
- بس غدایی که ز وی دل زنده شد ** چون بیامد در تن تو گنده شد
- Nâz-u naimle avlanan nice aziz kişiler vardır ki sana av olsalar sence bayağı görünürler.
- بس عزیزی که بناز اشکار شد ** چون شکارت شد بر تو خوار شد
- Bir akıl, gararsız, maksatsız başka bir akılla bağdaşırsa sevgi, gün gittikçe artar.
- آشنایی عقل با عقل از صفا ** چون شود هر دم فزون باشد ولا
- Fakat nefis, aşağılık bir nefisle tanışır, dost olursa şüphesiz olarak bil ki bu dostluk, zaman geçtikçe azalır. 2690
- آشنایی نفس با هر نفس پست ** تو یقین میدان که دم دم کمترست
- Çünkü nefsin daima bir illet, bir maksat etrafında döner, dolaşır… Dostluğu, bilişiği de çabucacık bozar!
- زانک نفسش گرد علت میتند ** معرفت را زود فاسد میکند
- Yarın dostunun senden nefret etmesini istemiyorsan bir akıllıysa dost ol, akla yâr ol!
- گر نخواهی دوست را فردا نفیر ** دوستی با عاقل و با عقل گیر
- Nefis zehirleriyle hastalanmış, hastalığa tutulmuşsan eline ne alır, elini nereye atar, neye sahip olursan hastalığa alet olur, onu da berbat edersin!
- از سموم نفس چون با علتی ** هر چه گیری تو مرض را آلتی
- Eline mücevher alsan, taş olur, gönül sevgisine yapışsan savaş olur.
- گر بگیری گوهری سنگی شود ** ور بگیری مهر دل جنگی شود
- Kimse tarafından söylenmemiş, kimse tarafından dokunulmamış bâkir ve lâtif ir nükte duysan anlayınca sence zevksiz ve kötü bir hal alır. 2695
- ور بگیری نکتهی بکری لطیف ** بعد درکت گشت بیذوق و کثیف
- Ben bunu çok duydum, dinledim… Eskidi bu artık. Ey yiğit, sen, bundan başka bir şey söyle dersin.
- که من این را بس شنیدم کهنه شد ** چیز دیگر گو بجز آن ای عضد
- Hatta yepyeni ve söylenmemiş bir nükte duyduğunu farz et, yarın ona da doyar, ondan da nefret edersin.
- چیز دیگر تازه و نو گفته گیر ** باز فردا زان شوی سیر و نفیر
- Sen sendeki illeti gider… İllet geçti mi, sence her eskimiş, söylenmiş söz, yeni olur.
- دفع علت کن چو علت خو شود ** هرحدیثی کهنه پیشت نو شود
- O eski söz, yepyeni dallar, budaklar verir, yüzlerce meyve hevenkleri bitirir, yetiştirir!
- تا که از کهنه برآرد برگ نو ** بشکفاند کهنه صد خوشه ز گو
- Biz böyle hekimleriz, öyle Allah şakirtleriyiz ki bahrimuhit bile bizi gördü de yarıldı. 2700
- ما طبیبانیم شاگردان حق ** بحر قلزم دید ما را فانفلق
- Biz başkayız; insanın hastalığını, nabzına bakarak anlayan hekimler başka!
- آن طبیبان طبیعت دیگرند ** که به دل از راه نبضی بنگرند
- Biz gönle vasıtasız bakarız, bizim görüşümüz, anlayışımız yüzünden pek yücedir.
- ما به دل بی واسطه خوش بنگریم ** کز فراست ما به عالی منظریم
- Onlar, insanı gıdalarla, meyvelerle doyuran kuvvetlendiren doktorlardır… hayvanî can, onların tedavisiyle kuvvet bulur, yaşar.
- آن طبیبان غذااند و ثمار ** جان حیوانی بدیشان استوار
- Bizse iş ve söz doktorlarıyız. Bize ululuk nurunun ışığı ilham vermektedir.
- ما طبیبان فعالیم و مقال ** ملهم ما پرتو نور جلال
- Meselâ bu çeşit bir iş sana faydalıdır, öbürünün yolunu keser. 2705
- کین چنین فعلی ترا نافع بود ** و آنچنان فعلی ز ره قاطع بود
- Bu çeşit bir söz sana faydalıdır, başka çeşit bir sözse seni yaralar!
- اینچنین قولی ترا پیش آورد ** و آنچنان قولی ترا نیش آورد
- O doktorlar, hastanın sidiğine bakar, hastalığını öyle anlar… Bizim delilimizse ulu Allah’ın vahyidir, hastalığı vahiyle anlarız.
- آن طبیبان را بود بولی دلیل ** وین دلیل ما بود وحی جلیل
- Kimseden ücret istemeyiz, ücretimiz, noksanlardan ari olan Allah’tan gelir.
- دستمزدی می نخواهیم از کسی ** دستمزد ما رسد از حق بسی
- İlleti unulmaz hastalara sâlâ, ilâcımız, hastalara birebirdir.
- هین صلا بیماری ناسور را ** داروی ما یک بیک رنجور را
- Peygamberlerden mucize istemeleri
- معجزه خواستن قوم از پیغامبران
- Sebâlılar, “Ey dâvaya girişenler, doktorluğu bildiğinize, bize fayda vereceğinize deliliniz nerede, 2710
- قوم گفتند ای گروه مدعی ** کو گواه علم طب و نافعی
- Siz de bizim gibi uyku uyumakta, siz de bizim gibi yemek yemektesiniz. Köylerde, şehirlerde bizim gibi oturup duruyorsunuz.
- چون شما بسته همین خواب و خورید ** همچو ما باشید در ده میچرید