- A şaşkın, çayırlıkta tuzak, pusu ve avcı olmadıkça kuyruk mu olur?
- بی کمین و دام و صیاد ای عیار ** دنبه کی باشد میان کشتزار
- Bu yere küstahça gelenlerin kemiklerini, kellelerini gör!
- آنک گستاخ آمدند اندر زمین ** استخوان و کلههاشان را ببین
- Ey seçilmiş kişi, mezarlığa var da onların kemiklerine başlarından geçenleri sor!
- چون به گورستان روی ای مرتضا ** استخوانشان را بپرس از ما مضی
- O kör sarhoşlara bak da aldanış kuyusuna baş aşağı nasıl düştüler, açıkça gör! 275
- تا بظاهر بینی آن مستان کور ** چون فرو رفتند در چاه غرور
- Gözün varsa körcesine gelme, gözün yoksa eline bir sopa al.
- چشم اگر داری تو کورانه میا ** ور نداری چشم دست آور عصا
- Tedbir ve ihtiyat sopan yoksa bir gözlüyü kılavuz edin.
- آن عصای حزم و استدلال را ** چون نداری دید میکن پیشوا
- Tedbir ve ihtiyat sopan yoksa kılavuzsuz her yolun başında durma.
- ور عصای حزم و استدلال نیست ** بی عصاکش بر سر هر ره مهایست
- Körün adım atması gibi ihtiyatla adım at da ayağın kuyudan da kurtulsun, köpekten de.
- گام زان سان نه که نابینا نهد ** تا که پا از چاه و از سگ وا رهد
- Kör, bir kazaya uğramayayım diye titreye, titreye korkar ve ihtiyatlı adım atar. 280
- لرز لرزان و بترس و احتیاط ** مینهد پا تا نیفتد در خباط
- Ey dumandan kaçıp ateşe düşen… Lokma ararken yılana lokma olan,
- ای ز دودی جسته در ناری شده ** لقمه جسته لقمهی ماری شده
- Seba’lılar ve nimetten azmaları
- قصهی اهل سبا و طاغی کردن نعمت ایشان را و در رسیدن شومی طغیان و کفران در ایشان و بیان فضیلت شکر و وفا
- Seba halkının macerasını okumadın mı? Belki de okudun... Okudun ama sesten başka bir şey duymadın.
- تو نخواندی قصهی اهل سبا ** یا بخواندی و ندیدی جز صدا
- O dağ, sesi anlamaz ki... Dağın aklı manaya gidemez ki.
- از صدا آن کوه خود آگاه نیست ** سوی معنی هوش که را راه نیست
- Dağ, akılsız, kulaksız ses verir durur. Fakat sen sustun mu o da susar.
- او همی بانگی کند بی گوش و هوش ** چون خمش کردی تو او هم شد خموش
- Allah Seba’lılara pek büyük bir genişlik ve rahatlık verdi, yüz binlerce köşk, hayvan ve bağ ihsan etti. 285
- داد حق اهل سبا را بس فراغ ** صد هزاران قصر و ایوانها و باغ
- O kötü yaradılışlı adamlar buna şükretmediler. Vefada köpekten de aşağı oldular.
- شکر آن نگزاردند آن بد رگان ** در وفا بودند کمتر از سگان
- Köpeğe bir kapıdan bir lokma ekmek verilse o kapıya bağlanır, hizmetkâr olur.
- مر سگی را لقمهی نانی ز در ** چون رسد بر در همیبندد کمر
- Kapıya bekçi kesilir. Ona eziyet edilse yiyeceği lâyıkıyla verilmese bile o kapıyı bırakmaz.
- پاسبان و حارس در میشود ** گرچه بر وی جور و سختی میرود
- Orada karar eder, başka bir kapıya gitmez.
- هم بر آن در باشدش باش و قرار ** کفر دارد کرد غیری اختیار
- Oraya bir garip köpek gelse oradaki köpekler, onu gece gündüz tedibederler. 290
- ور سگی آید غریبی روز و شب ** آن سگانش میکنند آن دم ادب
- İlk konağına git. Oradan nimetlendin, o nimetin hakkı, gönlünü oraya rehin etmendir derler.
- که برو آنجا که اول منزلست ** حق آن نعمت گروگان دلست
- Yerine git, o nimetin hakkını bundan fazla terk etme diye onu ısırırlar.
- میگزندش که برو بر جای خویش ** حق آن نعمت فرو مگذار بیش
- Sen de gönül ve gönül ehlinin kapısından bir hayli âbıhayat içtin, gözlerin açıldı.
- از در دل و اهل دل آب حیات ** چند نوشیدی و وا شد چشمهات
- Canın, ehlin diller gönlünden nice şükür, vecit ve kendinden geçiş gıdaları yedi.
- بس غذای سکر و وجد و بیخودی ** از در اهل دلان بر جان زدی
- Sonra da yine hırs yüzünden bu kapıyı bıraktın, hırs yüzünden her dükkânın etrafında dönüp dolaşmadasın. 295
- باز این در را رها کردی ز حرص ** گرد هر دکان همیگردی ز حرص
- O çömleği yağlı ihsan sahiplerinin kapısına, arda kalasıca bir tirit için koşup duruyorsun.
- بر در آن منعمان چربدیگ ** میدوی بهر ثرید مردریگ