- Hâlbuki bizim sevgilimiz, bizim dilediğimiz canan, bizimle beraber… Rahmetini saçıp durmakta; canımız da ona şükretmekte.
- دلبر و مطلوب با ما حاضرست ** در نثار رحمتش جان شاکرست
- Bizim gönlümüzde lâlelik var, gül bahçesi var. Oraya solmanın, perişan olmanın yolu yok! 2935
- در دل ما لالهزار و گلشنیست ** پیری و پژمردگی را راه نیست
- Daima terütazeyiz, daima genciz, lâtifiz… Daima güzeliz, tatlıyız, daima gülüp durmadayız, zarifiz!
- دایما تر و جوانیم و لطیف ** تازه و شیرین و خندان و ظریف
- Bizce yüzyılla bir saat birdir… Uzun yol, kısa zaman bize göre değil!
- پیش ما صد سال و یکساعت یکیست ** که دراز و کوته از ما منفکیست
- O uzunluk, kısalık cisimlere göredir, cana nasıl sığar.
- آن دراز و کوتهی در جسمهاست ** آن دراز و کوته اندر جان کجاست
- Eshabı Kehif, üç yüz dokuz yıl yattılar. Uyudular ama bu üç yüz dokuz yıl, onlara bir gün geldi, ne gamlandılar, ne teessüf ettiler.
- سیصد و نه سال آن اصحاب کهف ** پیششان یک روز بی اندوه و لهف
- Uyandıkları anda uyudukları o uzun yıllar, kendilerine bir gün gibi göründü. Çünkü ruhları, yokluktan tekrar bedenlerine geldi. 2940
- وانگهی بنمودشان یک روز هم ** که به تن باز آمد ارواح از عدم
- Bu âlemde geceyle gündüz, ayla yıl bile olmazsa usanç, ihtiyarlık, bıkkınlık nasıl olur.
- چون نباشد روز و شب یا ماه و سال ** کی بود سیری و پیری و ملال
- Yokluk gülistanında insan kendisinden geçer… o âlemdeki sarhoşluk, Allah lütfunun büyük kadehindendir.
- در گلستان عدم چون بیخودیست ** مستی از سغراق لطف ایزدیست
- Onu içmeyen, tadını tatmayan bilmez, anlamaz. Gül kokusu, bok böceğinin aklına mı gelir?
- لم یذق لم یدر هر کس کو نخورد ** کی بوهم آرد جعل انفاس ورد
- Bu zevk mevhum değildir. Mevhum olsaydı da mevhumlar gibi yok olurdu.
- نیست موهوم ار بدی موهوم آن ** همچو موهومان شدی معدوم آن
- Cehennem, nasıl olur da aklına cenneti getirir? Çirkin domuzda güzel yüz ne gezer? 2945
- دوزخ اندر وهم چون آرد بهشت ** هیچ تابد روی خوب از خوک زشت
- Kendin gel, aklını başına devşir de böyle bir lokma ağzına kadar gelmişken kendi boğazını kendin sıkma a aşağılık kişi!
- هین گلوی خود مبر هان ای مهان ** اینچنین لقمه رسیده تا دهان
- Biz sarp yolları vardırdık… Bize uyanlara yolu kolaylattık.
- راههای صعب پایان بردهایم ** ره بر اهل خویش آسان کردهایم
- Peygamberlerin “imana gelin” diye ricalarına karşı halkın tekrar itiraz etmesi
- مکرر کردن قوم اعتراض ترجیه بر انبیا علیهمالسلام
- Sebâlılar, “Siz kendinizce yomlu yıldızlarsanız ama bize göre yomsuzsunuz; bizimle zıtsınız, bize aykırısınız siz.
- قوم گفتند از شما سعد خودیت ** نحس مایید و ضدیت و مرتدیت
- Hiçbir düşüncemiz yokken bizi dertlere, meşakkatlere saldınız.
- جان ما فارغ بد از اندیشهها ** در غم افکندید ما را و عنا
- Biz, birbirimizle uzlaşmış bir topluluk, sizin kötü haberlerinizle aramıza yüzlerce ayrılık düştü. 2950
- ذوق جمعیت که بود و اتفاق ** شد ز فال زشتتان صد افتراق
- Biz şekerler yiyen dudu kuşlarıydık… Sizin yüzünüzden ölümü düşünen baykuşlara döndük.
- طوطی نقل شکر بودیم ما ** مرغ مرگاندیش گشتیم از شما
- Nerede bir gam masalı varsa, nerede bir kötü, bir kabul edilmeyecek ses duyulursa…
- هر کجا افسانهی غمگستریست ** هر کجا آوازهی مستنکریست
- Bu âlemde nerede bir kötüye yormak, nerede bir kötü surete dönmek, nerede bir azap varsa,
- هر کجا اندر جهان فال بذست ** هر کجا مسخی نکالی ماخذست
- Hepsi sizin söylediğiniz sözlerde sizin getirdiğiniz misallerde, sizin yormanızda. Bütün hırsınız, zevkiniz, âlemi derde düşürmek” dediler.
- در مثال قصه و فال شماست ** در غمانگیزی شما را مشتهاست
- Peygamberlerin cevapları
- باز جواب انبیا علیهم السلام
- Peygamberler dediler ki: “Çirkin ve kötüye yormak, sizin ruhunuzdan meydana gelen bir şey. Bu kabahat biz de değil, sizde. 2955
- انبیا گفتند فال زشت و بد ** از میان جانتان دارد مدد
- Bir tehlikeli yerde uyusan, bir ejderha da başucundan sana doğru gelmeye başlasa,
- گر تو جایی خفته باشی با خطر ** اژدها در قصد تو از سوی سر
- Merhametli birisi “Çabuk kalk, yoksa ejderha yutacak” diye seni uyandırsa,
- مهربانی مر ترا آگاه کرد ** که بجه زود ار نه اژدرهات خورد
- “Neye kötüye yoruyorsun” der misin? Ne yorması, kalk da aydınlık bir bak, gör!
- تو بگویی فال بد چون میزنی ** فال چه بر جه ببین در روشنی