English    Türkçe    فارسی   

3
3268-3292

  • Çünkü Âdemoğulları’nın bütün sözleri, suya, ekmeğe, şana, şerefe ait.
  • چون زبانهای بنی آدم همه ** در پی آبست و نان و دمدمه
  • Belki hayvanların bu dünyadan göçme zamanındaki tedbirleri, bu tedbirler yüzünden başka bir dertleri var!“
  • بوک حیوانات را دردی دگر ** باشد از تدبیر هنگام گذر
  • Musa, “Hadi efendim, hadi… Vazgeç bu hevesten… Bunun önünde, sonunda pek çok tehlikesi var. 3270
  • گفت موسی رو گذر کن زین هوس ** کین خطر دارد بسی در پیش و پس
  • İbret almayı, uyanmayı Allah’tan dile… Kitaptan, sözden, harften, duraktan değil!“ dedi.
  • عبرت و بیداری از یزدان طلب ** نه از کتاب و از مقال و حرف و لب
  • Adam, Musa menettikçe kızıştı, üstüne düştü. Zaten insan, bir şey menedildi mi, o şeye haris olur, büsbütün üstüne düşer!
  • گرم‌تر شد مرد زان منعش که کرد ** گرم‌تر گردد همی از منع مرد
  • Dedi ki: “Ya Musa, nurun parlayınca her şey, kadrini, kıymetini, senin sayende buldu.
  • گفت ای موسی چو نور تو بتافت ** هر چه چیزی بود چیزی از تو یافت
  • Beni bu muradımdan mahrum etmek lütfuna düşmez ey cömert er!
  • مر مرا محروم کردن زین مراد ** لایق لطفت نباشد ای جواد
  • Bu zamanda Allah’ın vekili sensin. Muradımı vermezsen beni meyus edersin.“ 3275
  • این زمان قایم مقام حق توی ** یاس باشد گر مرا مانع شوی
  • Musa, “Yarabbi, taşlanmış Şeytan, bu saf adamla alay mı ediyor?
  • گفت موسی یا رب این مرد سلیم ** سخره کردستش مگر دیو رجیم
  • Öğretsem ziyankârlardan olacak, öğretmesem gönlüme bir kötülük gelecek“ dedi.
  • گر بیاموزم زیان‌کارش بود ** ور نیاموزم دلش بد می‌شود
  • Allah dedi ki: “Ya Musa, öğret… Çünkü biz, keremimizden hiçbir duayı asla reddetmeyiz.
  • گفت ای موسی بیاموزش که ما ** رد نکردیم از کرم هرگز دعا
  • Musa dedi ki: “Yarabbi, sonra pişman olacak, elini dişleyecek, elbiselerini yırtacak.
  • گفت یا رب او پشیمانی خورد ** دست خاید جامه‌ها را بر درد
  • Kudret, herkesin harcı değil… Aciz, Allah’tan çekinen kişiye sermayedir. 3280
  • نیست قدرت هر کسی را سازوار ** عجز بهتر مایه‌ی پرهیزکار
  • Eli bir şeye erişmeyen, Allah’tan korktu, çekindi, kendisini ibadete verdi… Yoksulluk, işte yüzden daima övünülecek bir şeydir!
  • فقر ازین رو فخر آمد جاودان ** که به تقوی ماند دست نارسان
  • Zengin zenginliği yüzünden Allah tapısından reddedildi. Çünkü kudreti var; sabrı terk etti, dilediğini yapıverdi!
  • زان غنا و زان غنی مردود شد ** که ز قدرت صبرها بدرود شد
  • Acizlik, yoksulluk, insana hırslarla, gamlarla dolu olan nefis belâsından aman verir.
  • آدمی را عجز و فقر آمد امان ** از بلای نفس پر حرص و غمان
  • Gam, olmayacak dileklerden meydana gelir. Çünkü gulyabanilere avlanmış olan insan, o olmayacak dileklere alışmış, onlarla huylanmıştır.
  • آن غم آمد ز آرزوهای فضول ** که بدان خو کرده است آن صید غول
  • Toprak yiyen, toprak ister; o biçare gülbeşekerden hoşlanmaz, gülbeşekeri hazmedemez!” 3285
  • آرزوی گل بود گل‌خواره را ** گلشکر نگوارد آن بیچاره را
  • Ulu Allah’tan, Musa’ya dileğinden bir kısmını olsun öğret… diye vahiy gelmesi
  • وحی آمدن از حق تعالی به موسی کی بیاموزش چیزی کی استدعا کند یا بعضی از آن
  • Allah, Musa’ya “Ya Musa, sen onun dileğini ver de elini aç, dilediğini yapsın!“ dedi.
  • گفت یزدان تو بده بایست او ** برگشا در اختیار آن دست او
  • Dileğini yapmak kudreti, ibadetin tuzudur, lezzetidir. Yoksa bu gökyüzü de ihtiyarsız dönüp durmada.
  • اختیار آمد عبادت را نمک ** ورنه می‌گردد بناخواه این فلک
  • Fakat düşünüşünden dolayı ne bir sevaba girer, ne bir günaha. Çünkü hesap vakti sevap ta ihtiyarî olarak yapılan işe verilir, azap da!
  • گردش او را نه اجر و نه عقاب ** که اختیار آمد هنر وقت حساب
  • Zaten bütün âlem Allah’ı tesbik eder… Fakat bu zoraki tesbihten, bir sevap elde edilemez.
  • جمله عالم خود مسبح آمدند ** نیست آن تسبیح جبری مزدمند
  • Erin eline kılıcı ver, onu acizlikten kurtar, onu kudret sahibi yap da ya gazi olsun, ya yol kesici eşkıya! 3290
  • تیغ در دستش نه از عجزش بکن ** تا که غازی گردد او یا راه‌زن
  • Âdem, “Keremnâ” sırrına, dilediğini yapabilme kudretiyle erişti… İnsanların yarısı bal arısı oldu, yarısı yılan!
  • زانک کرمنا شد آدم ز اختیار ** نیم زنبور عسل شد نیم مار
  • Müminler, bal arısı gibi bal madeni oldular… Kâfirler, yılan gibi zehir madeni!
  • مومنان کان عسل زنبوروار ** کافران خود کان زهری همچو مار