- Şükürler etmekte, âlemde üç ziyandan da kurtuldum.
- شکرها میکرد و شادیها که من ** رستم از سه واقعه اندر زمن
- Kümes hayvanlarıyla köpeklerin dillerini öğrendim de kötü takdirlerden kendimi kurtardım demekteydi.
- تا زبان مرغ و سگ آموختم ** دیدهی س القضا را دوختم
- Ekmekten mahrum kalan köpek, üçüncü gün “Ey tek, çift atıp duran herzevekil ve yalancı horoz!
- روز دیگر آن سگ محروم گفت ** کای خروس ژاژخا کو طاق و جفت
- Köpeğe vaat ettiği üç şeyde de yalanı çıkmış olan horozun utanması
- خجل گشتن خروس پیش سگ به سبب دروغ شدن در آن سه وعده
- Yalanın, düzenin niceye bir sürecek? Sen yalandan başka bir söz söylemez misin?” dedi.
- چند چند آخر دروغ و مکر تو ** خود نپرد جز دروغ از وکر تو
- Horoz dedi ki: “Haşa… Ne ben yalan söylerim, ne benim cinsimden olan öbür horozlar. Biz yalandan yunmuş, arınmışız! 3330
- گفت حاشا از من و از جنس من ** که بگردیم از دروغی ممتحن
- Biz horozlar, müezzinler gibi doğru söyler, güneşi gözetler, vakit geldi mi ki diye bekler dururuz!
- ما خروسان چون مذن راستگوی ** هم رقیب آفتاب و وقتجوی
- Bizi bir leğen altına kapatsalar yine içten içe güneşi gözler, onun nerede olduğunu anlarız.
- پاسبان آفتابیم از درون ** گر کنی بالای ما طشتی نگون
- Velîler, güneşin bekçileridir. İnsanlar içinde Allah sırlarını bilir, anlar onlar.
- پاسبان آفتابند اولیا ** در بشر واقف ز اسرار خدا
- Allah, bizi namaz vaktini bildirmek üzere Âdemoğluna hediye etmiştir.
- اصل ما را حق پی بانگ نماز ** داد هدیه آدمی را در جهاز
- İçimizden biri yanılır da vakitsiz öterse o ötüşü ölümüne sebep olur. 3335
- گر بناهنگام سهویمان رود ** در اذان آن مقتل ما میشود
- Vakitsiz “Haydin namaza” dememiz, kanımızı mubah eder.
- گفت ناهنگام حی عل فلاح ** خون ما را میکند خوار و مباح
- Masum olan, yanılmayansa ancak vahye mahzar olan can horozudur.
- آنک معصوم آمد و پاک از غلط ** آن خروس جان وحی آمد فقط
- Kölesini de sattı. Köle satılır satılmaz öldü, alan da iki kat ziyana girdi.
- آن غلامش مرد پیش مشتری ** شد زیان مشتری آن یکسری
- Malını kaçırdı ama iyi bil ki kendi kanına girdi.
- او گریزانید مالش را ولیک ** خون خود را ریخت اندر یاب نیک
- Bir ziyana uğramak, birçok ziyanları defedecekti. Cismimiz, malımız, canlarımıza fedadır; canımıza gelecek belâ, cismimize, malımıza gelir. 3340
- یک زیان دفع زیانها میشدی ** جسم و مال ماست جانها را فدا
- Gazaba uğradın mı padişahlara malını verir, başını kurtarırsın.
- پیش شاهان در سیاستگستری ** میدهی تو مال و سر را میخری
- Fakat iş bilmez cahil misin? Kazaya düşünce padişahtan malını kaçırmaya kalkışırsın.
- اعجمی چون گشتهای اندر قضا ** میگریزانی ز داور مال را
- Horozun ev sahibinin ölümünü haber vermesi
- خبر کردن خروس از مرگ خواجه
- Fakat şimdi de yarınki gün ev sahibi ölecek. Mirasına konan feryat ve figan ederek bir öküz kesecek.
- لیک فردا خواهد او مردن یقین ** گاو خواهد کشت وارث در حنین
- Yarın, adam ölünce sana epeyce yemek düşecek.
- صاحب خانه بخواهد مرد رفت ** روز فردا نک رسیدت لوت زفت
- Köyde halk da, ileri gelenler de kurban etleri, lalangalar, yemekler yiyecekler. 3345
- پارههای نان و لالنگ و طعام ** در میان کوی یابد خاص و عام
- Yoksullara, köpeklere bir hayli öküz eti, koca koca ekmekler dağıtılacak.
- گاو قربانی و نانهای تنک ** بر سگان و سایلان ریزد سبک
- Atın, eşeğin, kölenin ölümü, bu ham mağrura gelecek kazayı defedecekti.
- مرگ اسپ و استر و مرگ غلام ** بد قضا گردان این مغرور خام
- Fakat o, malının ziyan olmasından ve bu yüzden derde düşmesinden kaçtı, malını çoğalttı… Çoğalttı ama kendi kanına girdi!
- از زیان مال و درد آن گریخت ** مال افزون کرد و خون خویش ریخت
- Dervişlerin bu riyazatları neden? Çünkü cisme verilen o eziyetler, canların bakasına sebep olur.
- این ریاضتهای درویشان چراست ** کان بلا بر تن بقای جانهاست
- Salik, ebediliğe erişmese nasıl olur da tenini hastalıklara uğratır, helâk eder? 3350
- تا بقای خود نیابد سالکی ** چون کند تن را سقیم و هالکی