- Gazaba uğradın mı padişahlara malını verir, başını kurtarırsın.
- پیش شاهان در سیاستگستری ** میدهی تو مال و سر را میخری
- Fakat iş bilmez cahil misin? Kazaya düşünce padişahtan malını kaçırmaya kalkışırsın.
- اعجمی چون گشتهای اندر قضا ** میگریزانی ز داور مال را
- Horozun ev sahibinin ölümünü haber vermesi
- خبر کردن خروس از مرگ خواجه
- Fakat şimdi de yarınki gün ev sahibi ölecek. Mirasına konan feryat ve figan ederek bir öküz kesecek.
- لیک فردا خواهد او مردن یقین ** گاو خواهد کشت وارث در حنین
- Yarın, adam ölünce sana epeyce yemek düşecek.
- صاحب خانه بخواهد مرد رفت ** روز فردا نک رسیدت لوت زفت
- Köyde halk da, ileri gelenler de kurban etleri, lalangalar, yemekler yiyecekler. 3345
- پارههای نان و لالنگ و طعام ** در میان کوی یابد خاص و عام
- Yoksullara, köpeklere bir hayli öküz eti, koca koca ekmekler dağıtılacak.
- گاو قربانی و نانهای تنک ** بر سگان و سایلان ریزد سبک
- Atın, eşeğin, kölenin ölümü, bu ham mağrura gelecek kazayı defedecekti.
- مرگ اسپ و استر و مرگ غلام ** بد قضا گردان این مغرور خام
- Fakat o, malının ziyan olmasından ve bu yüzden derde düşmesinden kaçtı, malını çoğalttı… Çoğalttı ama kendi kanına girdi!
- از زیان مال و درد آن گریخت ** مال افزون کرد و خون خویش ریخت
- Dervişlerin bu riyazatları neden? Çünkü cisme verilen o eziyetler, canların bakasına sebep olur.
- این ریاضتهای درویشان چراست ** کان بلا بر تن بقای جانهاست
- Salik, ebediliğe erişmese nasıl olur da tenini hastalıklara uğratır, helâk eder? 3350
- تا بقای خود نیابد سالکی ** چون کند تن را سقیم و هالکی
- Ruhu, karşılığında elde edeceği şeyleri görmese insan, elini açar da cömertlik eder, ibadette bulunur mu?
- دست کی جنبد به ایثار و عمل ** تا نبیند داده را جانش بدل
- Kâr ummaksızın veren ancak Allah’tır, Allah’tır, Allah!
- آنک بدهد بی امید سودها ** آن خدایست آن خدایست آن خدا
- Yahut da Allah huylarıyla huylanmış olan, nur olan, Allah parıltısını elde eden Allah velisi.
- یا ولی حق که خوی حق گرفت ** نور گشت و تابش مطلق گرفت
- Çünkü o ganidir, ondan başka herkes yoksul. Bir yoksul, karşılık ummadan al diyebilir, mal verebilir mi?
- کو غنی است و جز او جمله فقیر ** کی فقیری بی عوض گوید که گیر
- Çocuk, elmayı görmedikçe kokmuş soğanı elinden bırakır mı hiç? 3355
- تا نبیند کودکی که سیب هست ** او پیاز گنده را ندهد ز دست
- Bütün alışverişlerde maksat var. Herkes, bir şey elde etmek için dükkânına geçmiş, kurulmuştur.
- این همه بازار بهر این غرض ** بر دکانها شسته بر بوی عوض
- Yüzlerce güzel matahlar gösterir, gönlünden elde edeceği karşılığı düşünür durur.
- صد متاع خوب عرضه میکنند ** واندرون دل عوضها میتنند
- Ey din ulusu, bir selâm bile duymazsın ki selâm veren, sonunda yenini, yakanı yakalamasın.
- یک سلامی نشنوی ای مرد دین ** که نگیرد آخرت آن آستین
- Kardeş, ben halkın ileri gelenlerinden de, geri kalanlarından da tamahsız bir selâm bile işitmedim vesselâm!
- بی طمع نشنیدهام از خاص و عام ** من سلامی ای برادر والسلام
- Yalnız Allah’ın selâmında bir tamah yoktur… İşte o kadar. Sen ev ev, yer yer onu ara, gaflet etme! 3360
- جز سلام حق هین آن را بجو ** خانه خانه جا بجا و کو بکو
- Ben ağzı güzel kokan adamın ağzından hem Allah haberini duydum, hem Allah selâmını!
- از دهان آدمی خوشمشام ** هم پیام حق شنودم هم سلام
- Bu Allah erlerinin selâmını da canla, gönülle kabul eder; Allah selâmını onların selâmından duyar, içerim.
- وین سلام باقیان بر بوی آن ** من همینوشم به دل خوشتر ز جان
- Çünkü onun selâmı da Allah selâmı olmuştur. Çünkü o, kendi varlığını ateşlere atmış, yakmıştır.
- زان سلام او سلام حق شدست ** کتش اندر دودمان خود زدست
- Kendi varlığından ölmüş, Allah’ıyla dirilmiştir. Onun için Allah sırları, iki dudağının arasından çıkıp durmadadır.
- مرده است از خود شده زنده برب ** زان بود اسرار حقش در دو لب
- Riyazatta tenin ölümü diriliktir. Bu bedenin eziyet çekmesi ruha ebedîlik verir. 3365
- مردن تن در ریاضت زندگیست ** رنج این تن روح را پایندگیست