English    Türkçe    فارسی   

3
3614-3638

  • Atını öyle sürer, öyle şahlandırır ki gökyüzüne çıkmaya kalkışır.
  • گرم گرداند فرس را آنچنان ** که کند آهنگ اوج آسمان
  • Ne kimseyi görür, ne kimsenin hasedine bakar. Her şeyden gözünü yummuştur; ateş gibi kuruyu da yakmıştır, yaşı da. 3615
  • چشم را از غیر و غیرت دوخته ** همچو آتش خشک و تر را سوخته
  • Yaptığı işten bir pişmanlık duyar ve bu pişmanlık ona bir ayıp olursa o, önce pişmanlığa ateş salar, yakıp yandırır.
  • گر پشیمانی برو عیبی کند ** آتش اول در پشیمانی زند
  • Zaten adam, bir işte ayak diredi mi hiç yoktan pişmanlık meydana gelmez ki!
  • خود پشیمانی نروید از عدم ** چون ببیند گرمی صاحب‌قدم
  • Her hayvanın, düşmanının kokusunu duyup çekinmesi, kendisinden çekinilmeye, kaçmaya, karşı koymaya imkân bulunmayan birisiyle düşmanlığa kalkışan adamın ziyankârlığı
  • شناختن هر حیوانی بوی عدو خود را و حذر کردن و بطالت و خسارت آنکس کی عدو کسی بود کی ازو حذر ممکن نیست و فرار ممکن نی و مقابله ممکن نی
  • At, aslanın sesini de tanır, kokusunu da duyar. Hayvandır ama düşmanını bilmemesi, duymaması pek nadirdir.
  • اسپ داند بانگ و بوی شیر را ** گر چه حیوانست الا نادرا
  • Hatta zaten yalnız at değil, her hayvan, düşmanını, nişanından, eserinden tanır, bilir.
  • بل عدو خویش را هر جانور ** خود بداند از نشان و از اثر
  • Yarasacık gündüz uçamaz, hırsızlar gibi geceleyin çıkar, yayılır. 3620
  • روز خفاشک نیارد بر پرید ** شب برون آمد چو دزدان و چرید
  • Hayvanlardan hepsinden daha mahrum hayvan yarasadır. Meydanda ki güneşin düşmanıdır o.
  • از همه محروم‌تر خفاش بود ** که عدو آفتاب فاش بود
  • Fakat ne ben senin düşmanınım diye güneşe karşı koyabilir, ne nefretiyle onu uzaklaştırabilir!
  • نه تواند در مصافش زخم خورد ** نه بنفرین تاندش مهجور کرد
  • Güneş, yarasanın derdine, kahrına bakıp yüzünü döndürse, gizlense bu,
  • آفتابی که بگرداند قفاش ** از برای غصه و قهر خفاش
  • Güneşin son derece lütfuna, güneşin en üstün bir kemale sahip bulunuşuna delâlet eder. Yoksa hiç yarasa güneşe mâni olabilir mi?
  • غایت لطف و کمال او بود ** گرنه خفاشش کجا مانع شود
  • Düşmanlığa kalkışacaksan düşmanlık edebileceğin birisiyle savaş ki onu esir edebilmek mümkün olsun. 3625
  • دشمنی گیری بحد خویش گیر ** تا بود ممکن که گردانی اسیر
  • Karta, denizle nasıl savaşa girişebilir? Girişirse aptaldır, kendi saçını, sakalını yolar.
  • قطره با قلزم چو استیزه کند ** ابلهست او ریش خود بر می‌کند
  • Hilesi, saçından sakalından ileri gidemez ki. Nasıl olur da ayın odasındaki perdeyi yırtabilir?
  • حیلت او از سبالش نگذرد ** چنبره‌ی حجره‌ی قمر چون بر درد
  • Güneşe düşmanlık eden şu azara uğrar: Ey güneşin güneşine düşman olan,
  • با عدو آفتاب این بد عتاب ** ای عدو آفتاب آفتاب
  • Sen öyle bir güneşe düşmansın ki onun ışığından güneş de titremektedir, yıldız da!
  • ای عدو آفتابی کز فرش ** می‌بلرزد آفتاب و اخترش
  • Sen, onun düşmanı değilsin, kendinin düşmanısın. Sen odun olsan ateşe ne gam, o ne yapsın? 3630
  • تو عدو او نه‌ای خصم خودی ** چه غم آتش را که تو هیزم شدی
  • Ne şaşılacak şey… Hiç senin yanışınla onun ışığı, onun harareti azalır mı? Yahut da hiç sen yanıp yakılıyorsun diye gamlanır mı?
  • ای عجب از سوزشت او کم شود ** یا ز درد سوزشت پر غم شود
  • Onun merhameti, insanın merhametine benzemez. Çünkü insanın acımasında bir dert, bir elem vardır.
  • رحمتش نه رحمت آدم بود ** که مزاج رحم آدم غم بود
  • Mahlûkun acıması elemle karışıktır. Allah’ın rahmetiyle dertten de paktır, elemden de.
  • رحمت مخلوق باشد غصه‌ناک ** رحمت حق از غم و غصه‌ست پاک
  • Babam, Allah rahmetini şöyle bil: O rahmet, vehme bile sığmaz, yalnız eseri görünür.
  • رحمت بی‌چون چنین دان ای پدر ** ناید اندر وهم از وی جز اثر
  • Bir şeyi misal ve taklitle bilmekle o şeyin hakikatini bilmek arasındaki fark
  • فرق میان دانستن چیزی به مثال و تقلید و میان دانستن ماهیت آن چیز
  • Onun rahmet eserleriyle rahmet meyveleri meydandadır. Fakat onun mahiyetini ondan başka kim bilebilir? 3635
  • ظاهرست آثار و میوه‌ی رحمتش ** لیک کی داند جز او ماهیتش
  • Kemal vasıflarının mahiyetleri, yalnız eser ve misalleriyle bilinir. Bundan başka bir tarzda kimsecikler bilemez.
  • هیچ ماهیات اوصاف کمال ** کس نداند جز بثار و مثال
  • Çocuk çiftleşmenin mahiyetini bilemez ki… Helva, yok mu? İşte onun gibi lezzetlidir dersen o başka.
  • طفل ماهیت نداند طمث را ** جز که گویی هست چون حلوا ترا
  • Fakat ey taklide yapışmış adam, çiftleşmede ki lezzet, helvada ki lezzete benzer mi? O nerede, bu nerede?
  • کی بود ماهیت ذوق جماع ** مثل ماهیات حلوا ای مطاع