- Doğru söylüyorsun, sana Nuh’un mahiyeti keşfedilmediyse de onu sana söylediler, övdüler: Sen de naklediyor, onu övüyorsun.
- راستگو دانیش تو از روی وصف ** گرچه ماهیت نشد از نوح کشف
- Fakat desen ki: “Ben Nuh’u ne bileyim? A yiğit, onu onun gibi bir er bilir.
- ور بگویی من چه دانم نوح را ** همچو اویی داند او را ای فتی
- Ben topal bir karıncayım, fili ne bileyim? Bir sivrisinek, İsrafil’i nereden bilecek?
- مور لنگم من چه دانم فیل را ** پشهای کی داند اسرافیل را
- Bu söz de doğru… Çünkü mahiyet bakımından Nuh’u bilmezsin ki.
- این سخن هم راستست از روی آن ** که بماهیت ندانیش ای فلان
- Mahiyetleri anlamaktan âciz olmak, halkın halidir ama bu sözü istisnasız söyleme. 3650
- عجز از ادراک ماهیت عمو ** حالت عامه بود مطلق مگو
- Çünkü mahiyetlerle onların sırrının sırrı, kâmillerin gözü önünde apaçıktır.
- زانک ماهیات و سر سر آن ** پیش چشم کاملان باشد عیان
- Varlık âleminde Allah’ın sırrından Allah’ın zatından daha ziyade anlayıştan uzak ve bir görüşe sığmaz ne var?
- در وجود از سر حق و ذات او ** دورتر از فهم و استبصار کو
- O bile mahremlerden gizli kalmazsa artık bir şeyin mahiyeti bir şeyin vasfı nedir ki gizli kalsın?
- چونک آن مخفی نماند از محرمان ** ذات و وصفی چیست کان ماند نهان
- Akıl, bir bahiste bu olmayacak şey, akıldan uzak tevile sığmaz, olmayacak şeyi dinleme der.
- عقل بحثی گوید این دورست و گو ** بی ز تاویل محالی کم شنو
- Kutup da, sana der ki “A düşkün, anlayışından üstün gördüğün şeylere olmayacak şey diyorsun. 3655
- قطب گوید مر ترا ای سستحال ** آنچ فوق حال تست آید محال
- Şimdi sana keşf olan vakalar da sana evvelce olmayacak şeyler görünmüyor muydu?
- واقعاتی که کنونت بر گشود ** نه که اول هم محالت مینمود
- Allah, keremiyle seni on tane zindandan kurtarmışken bu Tih ovasını kendine sitem hapishanesi yapma!”
- چون رهانیدت ز ده زندان کرم ** تیه را بر خود مکن حبس ستم
- Nisbet ve zâhiri ihtilâf yüzünden bir şeyde hem nefiy, hem de ispatın birleşmesi
- جمع و توفیق میان نفی و اثبات یک چیز از روی نسبت و اختلاف جهت
- Bir şeyin hem nefyedilmesi caizdir, hem ispat edilmesi. Çünkü zahiri görünüş aykırıdır, nispet de iki türlü olabilir.
- نفی آن یک چیز و اثباتش رواست ** چون جهت شد مختلف نسبت دوتاست
- Allah’ın “O taşları attığın zaman yok mu? Onları sen atmadın ki… Allah attı” demesinde hem hem nefiy vardır, hem ispat ve ikisi de yerindedir.
- ما رمیت اذ رمیت از نسبتست ** نفی و اثباتست و هر دو مثبتست
- Onları sen attın, çünkü taşlar senin elindeydi. Fakat sen atmadın, çünkü o atış kuvvetini Allah izhar etti. 3660
- آن تو افکندی چو بر دست تو بود ** تو نه افکندی که قوت حق نمود
- İnsanoğlunun kuvvetinin bir haddi, bir hududu vardır. Bir avuç toz, toprak nasıl olur da bir orduyu bozar, kırıp geçirir?
- زور آدمزاد را حدی بود ** مشت خاک اشکست لشکر کی شود
- Avuç, senin avucundur ama atış bizden. Bu iki nispetin nefyi de yerindedir, ispatı da.
- مشت مشت تست و افکندن ز ماست ** زین دو نسبت نفی و اثباتش رواست
- Peygamberlerin zıtları olan kâfirler de Peygamberleri, evlâtlarını, tanıdıkları, bildikleri gibi tanırlar bilirler.
- یعرفون الانبیا اضدادهم ** مثل ما لا یشتبه اولادهم
- Münkirler onları yüzlerce delille, yüzlerce nişanla evlâtlarını tanır gibi tanırlar, bilirler ama
- همچو فرزندان خود دانندشان ** منکران با صد دلیل و صد نشان
- Kıskançlıkları, hasetleri yüzünden bildiklerini gizlerler “Bilmiyoruz ki” diye bilmezlikten gelirler. 3665
- لیک از رشک و حسد پنهان کنند ** خویشتن را بر ندانم میزنند
- Baksana, Allah bir yerde “Onları bilirler” dedi, bir yerde de “Onları benden başka kimse bilmez;
- پس چو یعرف گفت چون جای دگر ** گفت لایعرفهم غیری فذر
- Onlar, benim kubbelerimin altında gizlidir. Onları Allah’tan başka kimse bilmez, sınamakla bilinmezler ki” dedi.
- انهم تحت قبابی کامنون ** جز که یزدانشان نداند ز آزمون
- Nuh’u hem bilirsin, hem bilmezsin, değil mi? İşte bunu da bu ayetle hadiste izhar edilen manaya kıyas et!
- هم بنسبت گیر این مفتوح را ** که بدانی و ندانی نوح را
- Dervişin yokluğu ve varlığı meselesi
- مسلهی فنا و بقای درویش
- Birisi dedi ki. Âlemde derviş yok… Olsa bile o derviş dervişlik makamına erişmişse yok olmuş demektir.
- گفت قایل در جهان درویش نیست ** ور بود درویش آن درویش نیست
- Doğru, çünkü varlığı, sureti bakımındandır, görünüşe göre vardır. Fakat sıfatları, Allah sıfatında yok olmuştur. 3670
- هست از روی بقای ذات او ** نیست گشته وصف او در وصف هو