Doğru, çünkü varlığı, sureti bakımındandır, görünüşe göre vardır. Fakat sıfatları, Allah sıfatında yok olmuştur.3670
هست از روی بقای ذات او ** نیست گشته وصف او در وصف هو
O, güneşe karşı yanmakta olan muma benzer. Mumun alevi de var sayılır ama güneşin önünde yoktur.
چون زبانهی شمع پیش آفتاب ** نیست باشد هست باشد در حساب
Fakat muma bir pamuk tutun mu yanar… Şu halde vardır.
هست باشد ذات او تا تو اگر ** بر نهی پنبه بسوزد زان شرر
Öyle ama sana bir aydınlık vermez ki; güneş, onu yok etmiştir. Bu bakımdan da yoktur.
نیست باشد روشنی ندهد ترا ** کرده باشد آفتاب او را فنا
İki yüz batman bala bir okka sirke koydun mu, sirke balın içinde erir gider.
در دو صد من شهد یک اوقیه خل ** چون در افکندی و در وی گشت حل
Tattın mı sirke lezzeti olmadığından yoktur. Fakat tarttın mı balın okkası artmıştır, vardır.3675
نیست باشد طعم خل چون میچشی ** هست اوقیه فزون چون برکشی
Aslanın önünde ceylanın aklı başından gider, kendisinden geçer… Varlığı, aslanın varlığında mahvolur.
پیش شیری آهوی بیهوش شد ** هستیاش در هست او روپوش شد
Kemale ermeyenlerin Allah’a karşı yürüttükleri bu kıyas yok mu? Aşk coşkunluğundan ileri gelen bir şeydir. Ebedî, terbiyeyi terk etme değil!
این قیاس ناقصان بر کار رب ** جوشش عشقست نه از ترک ادب
Âşığın, nabzı, edepten dışarı atar. Âşık kendini padişahın terazisine kor, sevgilisinin tapısına varır.
نبض عاشق بی ادب بر میجهد ** خویش را در کفهی شه مینهد
Dünyada ondan edepsiz, ondan terbiyesiz kimse yoktur. Fakat hakikatte ondan terbiyeli, ondan edepli kimse de yoktur.
بیادبتر نیست کس زو در جهان ** با ادبتر نیست کس زو در نهان
Ey aslı, nesli belli kişi bu edeplilikle edepsizliği birbirine uygun bil.3680
هم بنسبت دان وفاق ای منتجب ** این دو ضد با ادب با بیادب
Zahirine bakarsan edepsiz gibi görünür. Çünkü başında aşk dâvası vardır ( bu dâva da varlık alâmetidir).
بیادب باشد چو ظاهر بنگری ** که بود دعوی عشقش همسری
Fakat hakikatte dâva nerede? O padişahın önünde dâva da fanidir, âşık da!
چون به باطن بنگری دعوی کجاست ** او و دعوی پیش آن سلطان فناست
Zeyd öldü desek bu cümlede Zeyd faildir ama hakikatte fail değildir, elinden bir şey gelmez ki!
مات زید زید اگر فاعل بود ** لیک فاعل نیست کو عاطل بود
Nahiv bakımından faildir… Yoksa hakikatte mefuldür, ölüm onu öldürüverir.
او ز روی لفظ نحوی فاعلست ** ورنه او مفعول و موتش قاتلست
Nerede Zeyd’in failliği? Öyle mahvolur ki bütün faillikler, ondan uzak kalır.3685
فاعل چه کو چنان مقهور شد ** فاعلیها جمله از وی دور شد
Sadr-ı Cihan’ın vekilinin bir töhmet altına alınarak can korkusuyla Buhara’dan kaçması, Sadr-ı Cihan’a âşık olduğundan tekrar ters yüzüne geri dönmesi, âşıklar için can vermek kolaydır
قصه وکیل صدر جهان کی متهم شد و از بخارا گریخت از بیم جان باز عشقش کشید رو کشان کی کار جان سهل باشد عاشقان را
Buhara’da Sadr-ı Cihan’ın kulu bir töhmete uğradı, mevkiinde düştü, gizlenmeye mecbur oldu.
در بخارا بندهی صدر جهان ** متهم شد گشت از صدرش نهان
On yıl gâh Horasan’da, gâh Kuhistan ve gâh Deşt’te başıboş bir halde gezip dolaştı.
مدت ده سال سرگردان بگشت ** گه خراسان گه کهستان گاه دشت
On yıl sonra iştiyaktan takati kalmadı, ayrılık günleri sabrını tüketti.
از پس ده سال او از اشتیاق ** گشت بیطاقت ز ایام فراق
Dedi ki artık ayrılığa tahammülüm kalmadı. Sabır, insanı küstahlıktan alıkoyabilir mi hiç?
گفت تاب فرقتم زین پس نماند ** صبر کی داند خلاعت را نشاند
Ayrılık yüzünden bu topraklar bile çoraklaşır… Sular bile sararır, kokar, bulanır!3690
از فراق این خاکها شوره بود ** آب زرد و گنده و تیره شود
Adamın canına can katan rüzgâr, ufunetli bir hale gelir, veba kesilir… Ateş kül haline gelir, savrulur!