Senin neşelendiğin şeyle çok kişiler neşelendi… Fakat sonunda sahibine vefa etmedi, yel gibi geçti gitti!
زانچ گشتی شاد بس کس شاد شد ** آخر از وی جست و همچون باد شد
Gönül, sana da vefa etmez, seni de terk edip gider. O senden vazgeçmeden sen ondan vazgeçmeye çalış.
از تو هم بجهد تو دل بر وی منه ** پیش از آن کو بجهد از وی تو بجه
Ruhulkudüs’ün Meryem’e, Meryem çıplak bir halde yıkanırken bir insan şeklinde görünmesi, Meryem’in Ulu Allah’a sığınması
پیدا شدن روح القدس بصورت آدمی بر مریم بوقت برهنگی و غسل کردن و پناه گرفتن بحق تعالی
Fırsat elden çıkmadan Meryem gibi sen de surete “Senden Rahman’a sığınırım” de.3700
همچو مریم گوی پیش از فوت ملک ** نقش را کالعوذ بالرحمن منک
Meryem yapayalnızken canlara can katan birisini gördü. Bu adam, öyle güzeldi ki gönülleri alıyordu.
دید مریم صورتی بس جانفزا ** جانفزایی دلربایی در خلا
Ruhulemin, onun gözünün ay gibi güneş gibi yerden doğuverdi.
پیش او بر رست از روی زمین ** چون مه وخورشید آن روح الامین
Güneş, doğudan nasıl çıkarsa o da örtüsüz, nikâpsız Meryem’in önünde yerden doğdu.
از زمین بر رست خوبی بینقاب ** آنچنان کز شرق روید آفتاب
Meryem çıplaktı, bir kötülük yapar diye korktu, eli ayağı titremeye başladı.
لرزه بر اعضای مریم اوفتاد ** کو برهنه بود و ترسید از فساد
Gördüğü adam öyle dilberdi ki Yusuf bile görse Yusuf’u gören kadınlar gibi şaşırıp kalır, ellerini doğrardı.3705
صورتی که یوسف ار دیدی عیان ** دست از حیرت بریدی چو زنان
Gönülden baş gösterip çıkan bir hayal gibi o gül yüzlü, Meryem’in önünde topraktan bitivermişti.
همچو گل پیشش برویید آن ز گل ** چون خیالی که بر آرد سر ز دل
Meryem, kendisinden geçti ve bu dalgınlık âleminde, bu adamdan Allah’a sığınayım dedi.
گشت بیخود مریم و در بیخودی ** گفت بجهم در پناه ایزدی
O yeni, yakası temiz kızın âdetiydi, bir şeyden ürktü mü pılısını pırtısını gayp âlemine çeker, Allah’a sığınırdı.
زانک عادت کرده بود آن پاکجیب ** در هزیمت رخت بردن سوی غیب
Dünyanın kararsız bir âlem olduğunu görmüş, ihtiyata riayet ederek Allah’a sığınmayı âdet edinmişti.
چون جهان را دید ملکی بیقرار ** حازمانه ساخت زان حضرت حصار
Bu suretle de ölüm zamanına dek gideceği yolu düşmanın kesmemesini diler, Allah tapısının kendisine bir kale olmasını temin etmek isterdi.3710
تا به گاه مرگ حصنی باشدش ** که نیابد خصم راه مقصدش
Allah’a sığınmadan daha iyi bir kale görmemişti; bu yüzden de kale civarında yurt edinmişti.
از پناه حق حصاری به ندید ** یورتگه نزدیک آن دز برگزید
Meryem o akılları yakan, ciğerleri okşayan bakışları gördü.
چون بدید آن غمزههای عقلسوز ** که ازو میشد جگرها تیردوز
Padişahta o bakışlara kulağı küpeli bir köle olmuştu, asker de… O bakışlar, akıl padişahlarının akıllarını almış, onları divaneye döndürmüştü!
شاه و لشکر حلقه در گوشش شده ** خسروان هوش بیهوشش شده
O güzel gözler, yüz binlerce padişahı fermanlı köle yapmış, yüzbinlerce dolunayı hilâl haline getirmişti.
صد هزاران شاه مملوکش برق ** صد هزاران بدر را داده به دق
Zühre de bile ondan bahsetmeye kudret yoktu… Aklı kül bile onu görünce noksanlaşırdı.3715
زهره نی مر زهره را تا دم زند ** عقل کلش چون ببیند کم زند
Ben ne söyleyebilirim, ağzı, ağzımı kapattı; söylemeye takatim kalmadı ki!
من چگویم که مرا در دوختهست ** دمگهم را دمگه او سوختهست
Ben, yalnız o ateşin bir dumanıyım ateşe delâlet etmekteyim. O padişahtan uzaktayken, onu görmeden hakkında ne söylenmişse hepsi de asılsız, hepsi de saçma!
دود آن نارم دلیلم من برو ** دور از آن شه باطل ما عبروا
Zaten güneşe, âlemi kaplayan nurundan başka bir delil olamaz ki.
خود نباشد آفتابی را دلیل ** جز که نور آفتاب مستطیل
Gölgenin on delâlet etmesine imkân mı var? Gölge, onun yanında hor, hakir olup kalıyor ya… işte bu, kâfi ona!
سایه کی بود تا دلیل او بود ** این بستش کع ذلیل او بود
Bu ululuk, ona tam doğru bir delil: bütün anlayışlar geridedir, o ilerde!3720
این جلالت در دلالت صادقست ** جمله ادراکات پس او سابقست
Bütün anlayışlar topal eşeklere binmiş… O, ok gibi uçup giden rüzgâra!
جمله ادراکات بر خرهای لنگ ** او سوار باد پران چون خدنگ
Padişah kaçarsa tozunu bile kimse bulamaz… Onlar kaçarlarsa padişah, yolarını kesiverir!
گر گریزد کس نیابد گرد شه ** ور گریزند او بگیرد پیش ره