English    Türkçe    فارسی   

3
372-396

  • Bir hâle katiyen razı olmaz. Ne darlıktan hoşlanır, ne genişlikten, boşluktan.
  • فهو لا یرضی بحال ابدا ** لا بضیق لا بعیش رغدا
  • Geberesi insan, efendisine ne de kâfirdir ya… Hidayete nail oldu mu tutar, inkâra sapar.
  • قتل الانسان ما اکفره ** کلما نال هدی انکره
  • Nefis, bu çeşit mahlûklardandır da onun için gebertilmeye lâyıktır… onun için ulu Allah “Öldürün nefislerinizi” demiştir.
  • نفس زین سانست زان شد کشتنی ** اقتلوا انفسکم گفت آن سنی
  • Nefis, üç köşeli dikendir, ne çeşit koysan sana batar, ondan kurtulmana imkân mı var? 375
  • خار سه سویست هر چون کش نهی ** در خلد وز زخم او تو کی جهی
  • Heva ve hevesi terk etme ateşini vur şu dikene… İyi işli dosta uzat elini, sarıl ona!
  • آتش ترک هوا در خار زن ** دست اندر یار نیکوکار زن
  • Seba’lılar, haddi aşınca bize veba, seher yelinden daha iyi diyecek derecede taşkınlık gösterince,
  • چون ز حد بردند اصحاب سبا ** که بپیش ما وبا به از صبا
  • Öğütçüler, onlara öğüt verdiler, kötülüklerine, küfürlerine mâni olmaya çalıştılar.
  • ناصحانشان در نصیحت آمدند ** از فسوق و کفر مانع می‌شدند
  • Fakat onlar öğütçülerin kanlarına kastediyorlar, kötülük ve kâfirlik tohumu ekiyorlardı.
  • قصد خون ناصحان می‌داشتند ** تخم فسق و کافری می‌کاشتند
  • Kaza geldi mi bu cihan daralır, tatlı helva bile ağzında zehir kesilir demişler. 380
  • چون قضا آید شود تنگ این جهان ** از قضا حلوا شود رنج دهان
  • eksik
  • گفت اذا جاء القضا ضاق الفضا ** تحجب الابصار اذ جاء القضا
  • Kaza gelince göz kapanır da göz gözü görmez olur.
  • چشم بسته می‌شود وقت قضا ** تا نبیند چشم کحل چشم را
  • O atlının hilesi, bir toz kopardı mı o toz, seni yardım dilemeden bile uzaklaştırır.
  • مکر آن فارس چو انگیزید گرد ** آن غبارت ز استغاثت دور کرد
  • Atlıya doğru yürü, toza doğru değil. Yoksa atlının tozu, seni ezer, bitirir.
  • سوی فارس رو مرو سوی غبار ** ورنه بر تو کوبد آن مکر سوار
  • Allah bu kurdun yediği adama “Kurdun tozunu gördü de neden feryat etmedi? 385
  • گفت حق آن را که این گرگش بخورد ** دید گرد گرگ چون زاری نکرد
  • Kurdun kopardığı tozu bilemedi. Bunca bilgisiyle, bunca hüneriyle neden yayılıp otlamağa koyuldu?
  • او نمی‌دانست گرد گرگ را ** با چنین دانش چرا کرد او چرا
  • Koyunlar bile kendilerine zarar verecek olan kurdun kokusunu duyar, ondan taraf taraf kaçarlar.
  • گوسفندان بوی گرگ با گزند ** می‌بدانند و بهر سو می‌خزند
  • Hayvan bile aslanı kokusundan anlar da otlamayı bırakır” der.
  • مغز حیوانات بوی شیر را ** می‌بداند ترک می‌گوید چرا
  • Aslanın kızgınlığından bir koku aldın mı dön Allah’a sığınmaya, yalvarmaya koyul.
  • بوی شیر خشم دیدی باز گرد ** با مناجات و حذر انباز گرد
  • Onlar, kurdun tozundan ürkmediler, çekinmediler. Tozun ardından o koca mihnet kurdu çatıp geldi. 390
  • وا نگشتند آن گروه از گرد گرگ ** گرگ محنت بعد گرد آمد سترگ
  • O koyunları, hışımla paraladı gitti. Onlar, akıl çobanından göz yummuşlardı.
  • بر درید آن گوسفندان را بخشم ** که ز چوپان خرد بستند چشم
  • Onları, çoban ne kadar çağırdı da gelmediler… Çobanın gözüne toz, toprak serptiler.
  • چند چوپانشان بخواند و نامدند ** خاک غم در چشم چوپان می‌زدند
  • “ Yürü be, biz senden ziyade çobanız… Her birimiz başız, uluyuz. Böyle olduğu hâlde nasıl sana uyarız?
  • که برو ما از تو خود چوپان‌تریم ** چون تبع گردیم هر یک سروریم
  • Biz kurtlara lokmayız, senin adamın değil. Ateşin odunlarıyız, utanma arlanma yok bizde” dediler.
  • طعمه‌ی گرگیم و آن یار نه ** هیزم ناریم و آن عار نه
  • Bilgisizlik, akılda bir taassuptur ki buna tutulanların şehirlerinde kargalar şom, şom bağırışırlar, yerleri, yurtları harabeye döner. 395
  • حمیتی بد جاهلیت در دماغ ** بانگ شومی بر دمنشان کرد زاغ
  • Onlar mazlûmlar için kuyu kazdılar ama kazdıkları kuyuya kendileri düştüler, ah etmeye başladılar.
  • بهر مظلومان همی‌کندند چاه ** در چه افتادند و می‌گفتند آه