English    Türkçe    فارسی   

3
3788-3812

  • Hâlbuki ne eti başkalaştı, ne yağı… Sen onu kötü gördün de ondan kötüleşti!”
  • لحم او و شحم او دیگر نشد ** او چنان بد جز که از منظر نشد
  • Vekilin aşk yüzünden hiçbir şeye aldırış etmeyerek Buhara’ya dönmesi
  • عزم کردن آن وکیل ازعشق کی رجوع کند به بخارا لاابالی‌وار
  • Meryem’in mumunu bırak, yana dursun… Evet… O yanıp yakılan âşık, Buhara ya dönüyordu.
  • شمع مریم را بهل افروخته ** که بخارا می‌رود آن سوخته
  • Gönül, ne de sabırsızsın, ateşler içindesin. Yürü, Sadr-ı Cihan’a doğru kaç! 3790
  • سخت بی‌صبر و در آتشدان تیز ** رو سوی صدر جهان می‌کن گریز
  • Şu Buhara yok mu? Bilgi kaynağıdır. Kimde ateş varsa Buharalıdır zaten!
  • این بخارا منبع دانش بود ** پس بخاراییست هر کنش بود
  • Şeyhin huzurunda oldukça Buhara’dasın, sakın Buhara’yı hor görme!
  • پیش شیخی در بخارا اندری ** تا به خواری در بخارا ننگری
  • Şeyhin denize benzeyen gönlü taşar çekilir, taşar çekilir… Bu med ve cezir, o Buhara’ya horluktan başka bir surette gidene yol vermez.
  • جز به خواری در بخارای دلش ** راه ندهد جزر و مد مشکلش
  • Ne mutlu kişiye ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki nefsinin tekmesi altında kalmıştır!
  • ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنکس را که یردی رفسه
  • Sadr-ı Cihan’ın ayrılığı, o âşığın canına tesir etmiş, varlığını parçalamış gitmişti. 3795
  • فرقت صدر جهان در جان او ** پاره پاره کرده بود ارکان او
  • Diyordu ki, yine oraya gideyim, kâfir olmuşsam bile tekrar imana geleyim.
  • گفت بر خیزم هم‌آنجا واروم ** کافر ار گشتم دگر ره بگروم
  • Oraya varayım da yerlere döşeneyim; o iyi düşünceli Sadr’ın huzurunda kendimi yerlere atayım.
  • واروم آنجا بیفتم پیش او ** پیش آن صدر نکواندیش او
  • Diyeyim ki: İşte canımı önüne attım. İster dirilt, ister koyun gibi kes başımı!
  • گویم افکندم به پیشت جان خویش ** زنده کن یا سر ببر ما را چو میش
  • Ey ay yüzlü, senin huzurunda kesilip ölmek, başka yerde dirilere padişah olmaktan yeğ.
  • کشته و مرده به پیشت ای قمر ** به که شاه زندگان جای دگر
  • Ben bin kere, hatta daha da fazla sınadım, anladım: sensiz yaşamam pek acı, tahammül edilir şey değil! 3800
  • آزمودم من هزاران بار بیش ** بی تو شیرین می‌نبینم عیش خویش
  • Ey emelim, maksadım sevgili, sur üfürür gibi nağmelerle terennüm et de beni dirilt… Ey devem, çök artık… Neşe tamamlandı!
  • غن لی یا منیتی لحن النشور ** ابرکی یا ناقتی تم السرور
  • Ey yeryüzü, gözyaşlarımı em, yeter gayri… Ey nefis, iç o tatlı suyu, bulanıklığı geçti, duruldu artık!
  • ابلعی یا ارض دمعی قد کفی ** اشربی یا نفس وردا قد صفا
  • Ey yeryüzü, gözyaşlarımı em, yeter gayri… Merhaba ey seher yeli! Bize dostun kokusunu getirdin, ne güzel de estin ya!
  • عدت یا عیدی الینا مرحبا ** نعم ما روحت یا ریح الصبا
  • Dostlar, dedi, ben gidiyorum, elveda. Ben o emîre, o emrine itaat edilen Sadr-ı Cihan’a gidiyorum.
  • گفت ای یاران روان گشتم وداع ** سوی آن صدری که امیرست و مطاع
  • Anbean onun aşkıyla, onun ayrılığıyla yanmaktayım… Artık ne olursa olsun, gidiyorum ben! 3805
  • دم‌بدم در سوز بریان می‌شوم ** هرچه بادا باد آنجا می‌روم
  • Sevgilinin gönlü mermerler gibi katı bir hale gelse bile ruhum yine Buhara’ya gitmek istiyor.
  • گرچه دل چون سنگ خارا می‌کند ** جان من عزم بخارا می‌کند
  • Orası sevgilimin konağı, padişahımın şehri; benim vatanım orası… Âşıklara vatan sevgisi budur!
  • مسکن یارست و شهر شاه من ** پیش عاشق این بود حب الوطن
  • Bir mâşukun, garip âşığına “Şehirlerden hangi şehri daha güzel buldun, Hangi şehir daha kalabalık, daha büyük? Hangi şehrin nimetleri daha bol, hangi şehir daha ziyade iç açıcı” diye sorması
  • پرسیدن معشوقی از عاشق غریب خود کی از شهرها کدام شهر را خوشتر یافتی و انبوه‌تر و محتشم‌تر و پر نعمت‌تر و دلگشاتر
  • Bir güzel, âşığına dedi ki: Yiğidim, gurbette birçok şehirler gördün.
  • گفت معشوقی به عاشق کای فتی ** تو به غربت دیده‌ای بس شهرها
  • Hangi şehir daha ziyade hoşuna gitti. Âşık, “Sevgilinin oturduğu şehir”
  • پس کدامین شهر ز آنها خوشترست ** گفت آن شهری که در وی دلبرست
  • Padişahımız, nereye yaygısını yayar, oturursa orası, iğne deliği kadar dar bile olsa bize sahra gelir. 3810
  • هرکجا باشد شه ما را بساط ** هست صحرا گر بود سم الخیاط
  • Ay gibi Yusuf neredeyse orası, kuyunun dibi bile olsa cennettir.” dedi.
  • هر کجا که یوسفی باشد چو ماه ** جنتست ارچه که باشد قعر چاه
  • Dostlarının, Buhara’ya gitme diye âşığı menetmeleri ve hiçbir şeye aldırış etmeksizin ulu orta sözler söyleme diyerek tehdit eylemeleri
  • منع کردن دوستان او را از رجوع کردن به بخارا وتهدید کردن و لاابالی گفتن او
  • O âşığa da öğütçünün biri dedi ki: “Ey bihaber, aklın varsa işin sonunu düşün.
  • گفت او را ناصحی ای بی‌خبر ** عاقبت اندیش اگر داری هنر