- Öyle bir sevgilim var ki sevgisi kalbimi yakıp kavurmada. Dilerse gözlerimin üstünde yürür!
- لی حبیب حبه یشوی الحشا ** لو یشا یمشی علی عینی مشی
- Arapça daha hoş ama Farsça söyle. Zaten aşkın bunlardan başka daha yüzlerce dili var ama
- پارسی گو گرچه تازی خوشترست ** عشق را خود صد زبان دیگرست
- Sevgilisinin kokusu uçup geldi mi o dillerin hepsi de şaşırır, lâl olur kalır.
- بوی آن دلبر چو پران میشود ** آن زبانها جمله حیران میشود
- Artık ben susayım, kâfi… Sevgili söylemeye başladı. Dinle, kulak kesil… Allah, doğruyu daha iyi bilir.
- بس کنم دلبر در آمد در خطاب ** گوش شو والله اعلم بالصواب
- Âşık tövbe etti mi… işte o zaman kork. Çünkü âşık, ayyarlar gibi daracığında ders verir! 3845
- چونک عاشق توبه کرد اکنون بترس ** کو چو عیاران کند بر دار درس
- Bu âşık, Buhara’ya gidiyor ama ders okumaya, üstada hizmet etmeye değil.
- گرچه این عاشق بخارا میرود ** نه به درس و نه به استا میرود
- Âşıklara dostun güzelliği müderristir… Defterleri, dersleri, meşkleri de onun yüzü!
- عاشقان را شد مدرس حسن دوست ** دفتر و درس و سبقشان روی اوست
- Susarlar ama tekrar tekrar attıkları nâralar sevgilinin arşına, tahtına kadar ulaşır.
- خامشند و نعرهی تکرارشان ** میرود تا عرش و تخت یارشان
- Dersleri fitne, oyun, dönüş ve titreyiştir. Onlar ne Ziyadat okurlar, ne Silsile.
- درسشان آشوب و چرخ و زلزله ** نه زیاداتست و باب سلسله
- Bu kavmin silsilesi, sevgilinin simsiyah ve kıvırcık saçlarıdır. Onlarda devir meselesinden bahsederler ama sevgilinin devrinden. 3850
- سلسلهی این قوم جعد مشکبار ** مسلهی دورست لیکن دور یار
- Eğer birisi sana kese meselesini sorarsa ona de ki: Allah hazinesi keselere sığmaz ki!
- مسلهی کیس ار بپرسد کس ترا ** گو نگنجد گنج حق در کیسهها
- Âşıklara aralarında Hul ve Mübara’dan dem vururlarsa hoş gör. Hakikatte Buhara’yı anıyorlar demektir.
- گر دم خلع و مبارا میرود ** بد مبین ذکر بخارا میرود
- Her şeyi anış, başka bir hassa verir… her sıfatın başka bir mahiyeti var.
- ذکر هر چیزی دهد خاصیتی ** زانک دارد هرصفت ماهیتی
- Buhara’da her hünere ermiş, olgun bir hale gelmişsin ama horluğa yüz kodun mu hepsinden vazgeçer, her şeyi unutursun.
- در بخارا در هنرها بالغى ** چون به خوارى رو نهى ز آن فارغى
- O Buhara’lı âşık da bilgi derdinde değildi… Gözünü görüş güneşine dikmişti o. 3855
- آن بخاری غصهی دانش نداشت ** چشم بر خورشید بینش میگماشت
- Kim, halvette görüşe yol bulur, hakikati görürse artık bilgilerle yücelmeyi dilemez.
- هرکه درخلوت ببینش یافت راه ** او ز دانشها نجوید دستگاه
- Can güzelliğiyle bir kâseden şarap içen, ağızdan duyulma haberlerle bilgilerden tasalanmaz.
- با جمال جان چوشد همکاسهای ** باشدش ز اخبار و دانش تاسهای
- Görüş, ekseriyetle bilgiden üstündür, bilgiye galebe eder. Bu yüzden halk nazarında dünya galiptir, sevimlidir.
- دید بردانش بود غالب فرا ** زان همی دنیا بچربد عامه را
- Çünkü dünyayı gözler görür; bu, eldeki matahtır… ahireti ise verilmesi va’dedilen borç bilirler.
- زانک دنیا را همیبینند عین ** وآن جهانی را همیدانند دین
- O âşık kulun Buhara’ya yüz tutması
- رو نهادن آن بندهی عاشق سوی بخارا
- Kanlı gözyaşları döken o âşık yüreği çarpa çarpa hararetle, iştiyakla koşarak Buhara’ya yüz tuttu. 3860
- رو نهاد آن عاشق خونابهریز ** دلطپان سوی بخارا گرم و تیز
- İştiyakından çölün kumları, ona ipek geliyor, Ceyhun’un suyu küçücük bir şey görünüyordu!
- ریگ آمون پیش او همچون حریر ** آب جیحون پیش او چون آبگیر
- Çöl önünde gül bahçesi kesilmekte, gül gibi gülerek düşe kalka, yuvarlanarak koşup gitmekteydi!
- آن بیابان پیش او چون گلستان ** میفتاد از خنده او چون گلستان
- Şeker, Semerkant’tadır ama o, şekeri Buhara’da bulmuş Buhara yolunu tutmuştu.
- در سمرقندست قند اما لبش ** از بخارا یافت و آن شد مذهبش
- “Ey Buhara, sen akıllara akıl katardın ama benim aklımı da aldın dinimi de!
- ای بخارا عقلافزا بودهای ** لیکن ازمن عقل و دین بربودهای
- Ben bir tolunay aramaktaydım, o yüzden hilâle döndüm. Kapı dibinde Sadr-ı (başköşeyi) istiyorum!” demekteydi. 3865
- بدر میجویم از آنم چون هلال ** صدر میجویم درین صف نعال