- Can güzelliğiyle bir kâseden şarap içen, ağızdan duyulma haberlerle bilgilerden tasalanmaz.
- با جمال جان چوشد همکاسهای ** باشدش ز اخبار و دانش تاسهای
- Görüş, ekseriyetle bilgiden üstündür, bilgiye galebe eder. Bu yüzden halk nazarında dünya galiptir, sevimlidir.
- دید بردانش بود غالب فرا ** زان همی دنیا بچربد عامه را
- Çünkü dünyayı gözler görür; bu, eldeki matahtır… ahireti ise verilmesi va’dedilen borç bilirler.
- زانک دنیا را همیبینند عین ** وآن جهانی را همیدانند دین
- O âşık kulun Buhara’ya yüz tutması
- رو نهادن آن بندهی عاشق سوی بخارا
- Kanlı gözyaşları döken o âşık yüreği çarpa çarpa hararetle, iştiyakla koşarak Buhara’ya yüz tuttu. 3860
- رو نهاد آن عاشق خونابهریز ** دلطپان سوی بخارا گرم و تیز
- İştiyakından çölün kumları, ona ipek geliyor, Ceyhun’un suyu küçücük bir şey görünüyordu!
- ریگ آمون پیش او همچون حریر ** آب جیحون پیش او چون آبگیر
- Çöl önünde gül bahçesi kesilmekte, gül gibi gülerek düşe kalka, yuvarlanarak koşup gitmekteydi!
- آن بیابان پیش او چون گلستان ** میفتاد از خنده او چون گلستان
- Şeker, Semerkant’tadır ama o, şekeri Buhara’da bulmuş Buhara yolunu tutmuştu.
- در سمرقندست قند اما لبش ** از بخارا یافت و آن شد مذهبش
- “Ey Buhara, sen akıllara akıl katardın ama benim aklımı da aldın dinimi de!
- ای بخارا عقلافزا بودهای ** لیکن ازمن عقل و دین بربودهای
- Ben bir tolunay aramaktaydım, o yüzden hilâle döndüm. Kapı dibinde Sadr-ı (başköşeyi) istiyorum!” demekteydi. 3865
- بدر میجویم از آنم چون هلال ** صدر میجویم درین صف نعال
- Buhara’nın karaltısını görünce gam karanlığında bir beyazlıktır göründü.
- چون سواد آن بخارا را بدید ** در سواد غم بیاضی شد پدید
- Yere yığıldı, uzun bir müddet kendisinden geçti. Aklı, sır bahçesine uçup gitti.
- ساعتی افتاد بیهوش و دراز ** عقل او پرید در بستان راز
- Onu ayıltacak, aşk gül suyuydu, bunu bilmediklerinden başına, yüzüne gül suları serptiler.
- بر سر و رویش گلابی میزدند ** از گلاب عشق او غافل بدند
- O gizli gül bahçesi görmüştü… Aşk, onu yakalamış kendisinden geçirmiş gitmişti.
- او گلستانی نهانی دیده بود ** غارت عشقش ز خود ببریده بود
- Sen donmuş, taş kesilmiş birisin; bu söze, bu nefese lâyık değilsin… Evet, sen de kamışsın ama içinde şeker yok! 3870
- تو فسرده درخور این دم نهای ** با شکر مقرون نهای گرچه نیی
- Aklın başında, akıllısın sen. “Görmediğiniz askerleri yolladı” ayetinden gafilsin!
- رخت عقلت با توست و عاقلی ** کز جنودا لم تروها غافلی
- O sallapati âşığın Buhara’ya gelmesi, dostlarının onu meydana çıkarmamaya çalışmaları
- در آمدن آن عاشق لاابالی در بخارا وتحذیر کردن دوستان او را از پیداشدن
- Sevine, sevine o emniyet şehrine sevgilisinin bulunduğu yere, Buhara’ya geldi.
- اندر آمد در بخارا شادمان ** پیش معشوق خود و دارالامان
- Gökyüzünde uçan, ay tarafından kucaklandığını, kendisine sen de beni kucaklasana dendiğini sanan sarhoşa benziyordu.
- همچو آن مستی که پرد بر اثیر ** مه کنارش گیرد و گوید که گیر
- Onu Buhara’da her gören “Durma, görünmeden hemen bir tarafa sıvış!
- هرکه دیدش در بخارا گفت خیز ** پیش از پیدا شدن منشین گریز
- Padişah gazap etmiş, tam on yıllık öcünü almak için seni arayıp duruyor. 3875
- که ترا میجوید آن شه خشمگین ** تا کشد از جان تو ده ساله کین
- Allah aşkına olsun kendi kanına girme… Kendine pek o kadar güvenme!
- الله الله درمیا در خون خویش ** تکیه کم کن بر دم و افسون خویش
- Sadr-ı Cihan’ın Şahnesiydin, itimadına mazhar olmuş üstat bir mühendistin.
- شحنهی صدر جهان بودی و راد ** معتمد بودی مهندس اوستاد
- Ona hıyanette bulundun, cezadan da kaçtın… Neyse, bu suretle kurtulduğun halde şimdi nasıl oldu da tekrar geldin?
- غدو کردی وز جزا بگریختی ** رسته بودی باز چون آویختی
- Yüzlerce hileyle belâdan kurtulmuştun, seni buraya aptallığın mı getirdi, ecelin mi?
- از بلا بگریختی با صد حیل ** ابلهی آوردت اینجا یا اجل
- Aklın Utaridi bile beğenmez, kınardı… Fakat kaza ve kader, aklı da ahmak bir hale sokuyor, akıllıyı da! 3880
- ای که عقلت بر عطارد دق کند ** عقل و عاقل را قضا احمق کند
- Sen, aslanı arayan talihsiz tavşansın. Nerede aklın, nerede bilgin, nerede çevikliğin, çabuk anlayışın?
- نحس خرگوشی که باشد شیرجو ** زیرکی و عقل و چالاکیت کو