- Melek olduktan sonra da ırmağı atlamak, melek sıfatını da terk etmek gerek, “Her, şey fanidir, helâk olur… ancak onun hakikati bakidir.”
- وز ملک هم بایدم جستن ز جو ** کل شیء هالک الا وجهه
- Bir kere daha melekken kurban olur da o vehme gelmeyen yok mu? İşte o olurum. 3905
- بار دیگر از ملک قربان شوم ** آنچ اندر وهم ناید آن شوم
- Yok olurum, suretlerin hepsini terk ederim de erganun gibi “ Biz, mutlaka geri dönenleriz, ona ulaşanlarız” derim…
- پس عدم گردم عدم چون ارغنون ** گویدم که انا الیه راجعون
- Ümmet, bunda ittifak etmiştir. Karanlıklarda gizli olan Âbıhayat yok mu? Ölümdür o.
- مرگ دان آنک اتفاق امتست ** کاب حیوانی نهان در ظلمتست
- Nilüfer gibi ırmağın bu tarafında bit… Susama hastalığına uğrayan adam gibi haris ol, ölümü ara!
- همچو نیلوفر برو زین طرف جو ** همچو مستسقی حریص و مرگجو
- Susama hastalığına uğrayanın ölümü sudur da yine su arar, su içer durur. Allah, doğrusunu daha iyi bilir.
- مرگ او آبست و او جویای آب ** میخورد والله اعلم بالصواب
- Ey ayıp ve ar hırkasını giyinen donmuş, üşümüş âşık sen can korkusuyla candan kaçıyorsun. 3910
- ای فسرده عاشق ننگین نمد ** کو ز بیم جان ز جانان میرمد
- Ey karılara bile ayıp ve ar olan kişi, hele bak… onun aşk kılıcının önünde yüz binlerce can, elceğizlerini çırparak ölüme müştak!
- سوی تیغ عشقش ای ننگ زنان ** صد هزاران جان نگر دستکزنان
- Irmağı gördün ya… Testideki suyu ırmağa döküver. Su, hiç ırmaktan kaçar, çekinir mi?
- جوی دیدی کوزه اندر جوی ریز ** آب را از جوی کی باشد گریز
- Testideki su, ırmağa döküldü mü ırmakta mahvolur, ırmak kesilir.
- آب کوزه چون در آب جو شود ** محو گردد در وی و جو او شود
- Vasfı yok olur da zatı kalır… Artık bundan böyle ne kaybolur, ne kötüleşir, pislenir!
- وصف او فانی شد و ذاتش بقا ** زین سپس نه کم شود نه بدلقا
- Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!” 3915
- خویش را بر نخل او آویختم ** عذر آن را که ازو بگریختم
- Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
- رسیدن آن عاشق به معشوق خویش چون دست از جان خود بشست
- Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
- همچو گویی سجده کن بر رو و سر ** جانب آن صدر شد با چشم تر
- Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
- جمله خلقان منتظر سر در هوا ** کش بسوزد یا برآویزد ورا
- Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
- این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
- İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
- همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
- Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır. 3920
- لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست
- O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
- او به عکس شمعهای آتشیست ** مینماید آتش و جمله خوشیست
- Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
- صفت آن مسجد کی عاشقکش بود و آن عاشق مرگجوی لا ابالی کی درو مهمان شد
- Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
- یک حکایت گوش کن ای نیکپی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
- Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.
- هیچ کس در وی نخفتی شب ز بیم ** که نه فرزندش شدی آن شب یتیم
- Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın.
- بس که اندر وی غریب عور رفت ** صبحدم چون اختران در گور رفت
- Ona nice aç, çıplak garip gitti… Hepsi de sabah çağı yıldızlar gibi battı, mezara girdi! 3925
- خویشتن را نیک ازین آگاه کن ** صبح آمد خواب را کوتاه کن
- Sen de bunu iyice anla, kendine gel. Sabah geldi çattı, uykuyu bırak artık!
- هر کسی گفتی که پریانند تند ** اندرو مهمان کشان با تیغ کند
- Herkes, orada kuvvetli periler var, orada konaklayanları kör kılıçla kesip öldürüyorlar derdi.
- آن دگر گفتی که سحرست و طلسم ** کین رصد باشد عدو جان و خصم
- Bazıları sihir ve tılsım var. Düşmanın canını almak için gözetip durmada diyordu.
- آن دگر گفتی که بر نه نقش فاش ** بر درش کای میهمان اینجا مباش