English    Türkçe    فارسی   

3
4142-4166

  • Bir şeyden korkmaz, gamlanmaz; bu yüzden de hiçbir şeyden yüz çevirmez… Tek başına bütün dünyayı mağlûp eder.
  • Taşın yüzü pektir, gözü tok… Dünya dolusu kerpiç olsa korkmaz.
  • Çünkü kerpiç, kerpiççi tarafından o hale konmuştur, taşıysa Allah yapmıştır, ondan dolayı serttir, katıdır!
  • Koyunlar, sayıya sığmayacak kadar çok olsa kasap, onların çokluğundan korkar mı hiç? 4145
  • Hepiniz de çobansınız… Peygamber de çobandır. Halka gelince sürüye benzer… Peygamber, onların çobanıdır, onları sürer durur.
  • Çoban koyunlarla savaşa girişmekten korkmaz… bilâkis onları soğuktan, sıcaktan korur.
  • Kızar, kahreder de koyunlara bağırırsa bu bağırışı sevgisindendir, hepsini de sever de ondan bağırır!
  • Her an yeni bir talih kulağıma söyleyip duruyor: Seni gamlandırsam bile gamlanma!
  • Ben, seni kötü gözlerden gizlemek için gamlandırırım. 4150
  • Kötü gözler, yüzünden ırak olsun diye kederlendirir, ahlâkını acı bir hale getiririm.
  • Sen, benim avcım değil misin, beni aramıyor musun? Benim kulum, emrime tabi değil misin?
  • Bana kavuşmak için tedbirler kurmadasın… Benim ayrılığımla herkesten ayrılmış, beni arayıp durmaktasın, kimsesiz bir hale gelmişsin!
  • Dertlere düşmüş, izimi bulmak için çarelere başvurmuşsun… Dün senin yanık yanık ah ettiğini duydum.
  • Seni bekletmeksizin de kendime kavuşturmaya, sana yol gösterip kendime almaya kadirim ben… 4155
  • Bu suretle bu devranın girdabından kurtulur, vuslat hazineme ayak basarsın.
  • Fakat varılan yerin tatlılığı, lezzetleri, seferde çekilen zahmetlerle ölçülür.
  • Ne kadar gurbet çeker, mihnetler, zahmetlere uğrarsan, şehrinden, akrabandan o derece lezzet alır, zevk bulursun!
  • Müminin bir belâya uğrayınca sabırsızlık edip kaçması, nohudun ve sair yiyecek şeylerin tencerede kaynarken sıçrayıp dışarı çıkmaya çalışmalarına benzer
  • Bir bak… Nohut tencerede ateşten zebun oldu mu yukarıya doğru sıçramaya başlar.
  • Tencere kaynamaya başlayınca nohut, tencerenin üstüne fırlamaya, yüzlerce coşkunluk göstermeye koyulur. 4160
  • “Neden beni ateşe attın, kaynatıyorsun? Mademki satın aldın, neye bu hallere uğratıyorsun” der.
  • Nohut pişiren kadın da nohuda kepçeyle vurup der ki. “Yok… Güzelce kayna, tencereden çıkmaya kalkışma.
  • Seni sevmediğimden senden hoşlanmadığımdan kaynatmıyorum seni ki… Bir zevkle, bir çeşniye sahip ol da.
  • Gıda haline gel, yen, cana karış diye kaynatıyorum. Bu imtihan, seni horlamak için değil!
  • Bostanda sular içtin, yeşerdin, terü taze bir hale geldin ya… İşte o su içiş, bu ateşe düşmen içindi. 4165
  • Allah’ın rahmeti, kahrından ileridir, kahrından fazladır ve ezelîdir. Bu yüzden de bir kimseyi belâlara uğratması, rahmetindendir.