- Tay dedi ki: “Bunlar ıslık çalıyorlar. Hep birden ıslık çalmalarından korktum.
- گفت کره میشخولند این گروه ** ز اتفاق بانگشان دارم شکوه
- Yüreğim titredi, yerinden oynadı. Hep birden ıslık çalıp bağırmaları beni korkuttu.”
- پس دلم میلرزد از جا میرود ** ز اتفاق نعره خوفم میرسد
- Anası “Dünya kurulalı abes işler de bulunanlar vardır… Bu dünya böyle kurulmuş, böyle gider!
- گفت مادر تا جهان بودست ازین ** کارافزایان بدند اندر زمین
- Benim akıllı yavrucuğum, sen işine bak… Onların kendi saçlarını, sakallarını yolmaları yakındır!” dedi.
- هین تو کار خویش کن ای ارجمند ** زود کایشان ریش خود بر میکنند
- Vakit var, tertemiz ve gür su da akıp gidiyor. Sudan ayrılırsın, ayrılık seni şahrem şahrem eder… Bundan önce davran da, 4300
- وقت تنگ و میرود آب فراخ ** پیش از آن کز هجر گردی شاخ شاخ
- Âbıhayat’la dolu olan ırmaktan su içmeye bak… İç de senden nebatlar bitsin!
- شهره کاریزیست پر آب حیات ** آب کش تا بر دمد از تو نبات
- Ey gafil susuz, biz velilerin sözlerinden Hızır’ın Âbıhayat’ını içmekteyiz, gel!
- آب خضر از جوی نطق اولیا ** میخوریم ای تشنهی غافل بیا
- Bu gür suyu görmüyorsan bari körler gibi gel de testini suya daldır.
- گر نبینی آب کورانه بفن ** سوی جو آور سبو در جوی زن
- Bu ırmakta su var, bunu duydun ya… Köre, taklitle iş yapmak gerek!
- چون شنیدی کاندرین جو آب هست ** کور را تقلید باید کار بست
- Suyu sayıklayıp duran testini ırmağa daldır… Daldırınca ağırlaştığını anlarsın… 4305
- جو فرو بر مشک آباندیش را ** تا گران بینی تو مشک خویش را
- Anlarsın da su olduğuna inanırsın, gönlün o zaman bu kuru taklitten kurtulur.
- چون گران دیدی شوی تو مستدل ** رست از تقلید خشک آنگاه دل
- Kör, ırmak suyunu açıkça göremez ama testinin ağırlaştığını anlayınca su olduğunu bilir.
- گر نبیند کور آب جو عیان ** لیک داند چون سبو بیند گران
- Çünkü testi önce hafifti, ırmağa daldırılınca ağırlaştı, içi hayli suyla doldu.
- که ز جو اندر سبو آبی برفت ** کین سبک بود و گران شد ز آب و زفت
- Evvelce her yel beni kapıp beni götürürdü, fakat şimdi ağırlaştım” beni yel kapamaz artık.
- زانک هر بادی مرا در میربود ** باد مینربایدم ثقلم فزود
- Akılsız kişileri her türlü yel kapıp gider. Çünkü onların kuvvetleri sağlam değildir. 4310
- مر سفیهان را رباید هر هوا ** زانک نبودشان گرانی قوی
- Kötü ve hayırsız adam, lengersiz gemidir; ne demir atmıştır, ne bir yere bağlıdır; deli rüzgârlardan kurtulamaz ki.
- کشتی بیلنگر آمد مرد شر ** که ز باد کژ نیابد او حذر
- Akıllıya emniyet ve huzur veren akıl lengeridir… Akıllılardan bir lenger dilen!
- لنگر عقلست عاقل را امان ** لنگری در یوزه کن از عاقلان
- İnsan, o cömertlik denizinin inci hazinesinden akıl, fikir kazanırsa
- او مددهای خرد چون در ربود ** از خزینه در آن دریای جود
- Bunların yardımıyla gönlü marifetler elde eder, gönüllükten çıkar, yücelir… Gözleri de nurlanır.
- زین چنین امداد دل پر فن شود ** بجهد از دل چشم هم روشن شود
- Çünkü nur, gönülden doğar da bu göze vurur. Gönül olmasa gözün hiç bir şey göremez. 4315
- زانک نور از دل برین دیده نشست ** تا چو دل شد دیدهی تو عاطلست
- Gönül, akıl nurlarıyla nurlanırsa o nurlardan göze de bir pay verir.
- دل چو بر انوار عقلی نیز زد ** زان نصیبی هم بدو دیده دهد
- Bil ki gökten inen mübarek su, gönüllere gelen vahiydir, dillere gelen doğru sözlülüktür.
- پس بدان کاب مبارک ز آسمان ** وحی دلها باشد و صدق بیان
- Biz de tay gibi ırmaktan su içelim de bizi kınayan vesveseciye bakmayalım, aldırış etmeyelim.
- ما چو آن کره هم آب جو خوریم ** سوی آن وسواس طاعن ننگریم
- Peygamberlerin izini izliyorsan yola düş, halkın bütün kınamalarını hava say!
- پیرو پیغمبرانی ره سپر ** طعنهی خلقان همه بادی شمر
- Yol aşan, menzil alan yol erleri ne vakit köpeklerin havlamasına kulak astılar? 4320
- آن خداوندان که ره طی کردهاند ** گوش فا بانگ سگان کی کردهاند
- Konuk öldüren mescit hikâyesinin sonu
- بقیهی ذکر آن مهمان مسجد مهمانکش