English    Türkçe    فارسی   

3
4428-4452

  • Bu unsurlar ayakları bağlı dört kuştur. Ölüm, hastalık ve illet de onların ayak bağlarını çözer.
  • Birbirlerine bağlı olan ayakları çözüldü, açıldı mı her unsur kuşu hemencecik uçuverir.
  • Bu asıllarla feri’lerin birbirlerini çekişi yüzünden her an bedenimizde bir illet zuhur eder. 4430
  • Kuşa benzeyen her cüz’ün aslına uçması için bu ulaşmayı bozup yırtmak ister
  • Fakat Allah’ın hikmeti, bu aceleye mâni olur. Onları ecel gelinceye kadar sıhhat vasıtasıyla toplu tutar.
  • “Ey cüz’ler, daha ecel gelip görünmedi. Ecelden önce kanat çırpmanızda bir fayda yok” der.
  • Her cüz’ü, kendi aslına arkadaş olmayı diler, ararsa ayrılıkta kalan bu garip canın hali ne olur. Var, sen kıyas et!
  • Canın da ruhlar âlemine çekilmeyi dilemesi, onun da vatanına gitmeyi ve ayağının bağlayan şu cisme ait cüz’ülerden kurtulmayı istemesi
  • Can der ki: “Ey benim şu yeryüzüne mensup cüz’ülerim benim garipliğim sizin garipliğinizden daha acı… Ben, arşa mensubum.” 4435
  • Tenin meyli, yeşilliğe, akarsuya… Çünkü aslı ondan.
  • Canın meyli ise diriliğe, diriye… Çünkü aslı Lâmekân’ın canı!
  • Can, hikmete, bilgilere… Ten, bağa, bahçeye, üzüme meyleder.
  • Can, yücelmeye, yükselmeye can atar; ten, kazanca, ota, yiyeceğe, içeceğe!
  • O yücelmenin aşkı, o yücelmenin meylide canadır. “Allah onları sever onlarda Allah’ı” ayetini bundan anla! 4440
  • Bunu anlatmaya kalkışsam sonu, ucu gelmez… Mesnevi’ye, daha böyle sekiz misli kâğıt bile yetişmez!
  • Hâsılı kim bir şey isterse istediği şey de ona rağbet eder.
  • İnsan, hayvan, nebat, cemat… Her şey, birbirine âşıktır. Bir adam, bir şeyi sevdi de muradı o oldu, başka bir şey dilemez bir hale geldi mi o muradı olan sevgilide muratsız hale gelen âşığına âşıktır.
  • Muratsız hale gelen âşıklar, bir murat etrafında döner, dolaşır, yalnız sevgililerini dilerler ama muratları, maksatları olan sevgililer de onları kendilerine çekip dururlar.
  • Fakat âşıkların meyil ve muhabbetleri, âşıkları zayıf bir hale getirir… Maşukların meyil ve muhabbeti ise onları güzelleştirir, parlak bir hale sokar! 4445
  • Sevgililerin aşkı onların yanaklarını parlatır; âşıkların aşkı, âşıkların canlarını yandırır!
  • Kehlibar, niyazdan müstağni davranan bir âşıktır…o uzun yola düşen, o uzun yolda savaşansa saman çöpü!
  • Bunu bırak… O susamış âşığın aşkı, Sadr-ı Cihan’ın gönlünde parladı.
  • O aşkın, o ateşgedenin dumanı ona kadar vardı, gönlünü yumuşattı.
  • Fakat onu aramayı namusuna, kibrine yediremiyordu. 4450
  • Merhameti, o yoksula müştak olmuştu; saltanat bu lütfa mâni oluyordu.
  • Akıl burada hayran… Acaba bu mu onu çekti, yoksa bu çekiş, o taraftan mı oldu?