- Gizli cüzlerin zikir ve tespihleri, gökyüzüne bir gulguledir salar. 465
- ذکر و تسبیحات اجزای نهان ** غلغلی افکند اندر آسمان
- Kaza, hileler düzmeye başladı mı köylü, şehirliyi matetti.
- چون قضا آهنگ نارنجات کرد ** روستایی شهریی را مات کرد
- Şehirli, binlerce rey ve tedbiri olduğu halde matoldu ve bu seferden afetlere uğradı.
- با هزاران حزم خواجه مات شد ** زان سفر در معرض آفات شد
- Kendi sebatına itimadı vardı, bir dağdı ama yarım bir sel, onu kapıp götürdü.
- اعتمادش بر ثبات خویش بود ** گرچه که بد نیم سیلش در ربود
- Kaza ve kader, felekten baş çıkardı mı akıllıların hepsi kör ve sağır olur…
- چون قضا بیرون کند از چرخ سر ** عاقلان گردند جمله کور و کر
- Balıklar, kendilerini denizden dışarıya atarlar. Tuzak, uçan kuşu zebun eder. 470
- ماهیان افتند از دریا برون ** دام گیرد مرغ پران را زبون
- Peri ve şeytan, şişe içine girer. Hattâ Bâbil Harut’unu bile kaza ve kader kapar, avlar.
- تا پری و دیو در شیشه شود ** بلک هاروتی به بابل در رود
- Ancak kaza ve kaderden yine kaza ve kadere kaçan kişi kurtulur. Hiçbir tedbir onun kanını dökemez.
- جز کسی کاندر قضا اندر گریخت ** خون او را هیچ تربیعی نریخت
- Allah’ın kaza ve kaderinden yine Allah’ın kaza ve kaderine kaçan, kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz.
- غیر آن که در گریزی در قضا ** هیچ حیله ندهدت از وی رها
- Darvan’lılar ve onların yoksullara bir şey vermeden bahçelerden meyva devşirmek için hileye sapmaları
- قصهی اهل ضروان و حیلت کردن ایشان تا بی زحمت درویشان باغها را قطاف کنند
- Darvan’lıların hikâyesini okumadın mı? Okuduysan niçin hileye sapmakta ısrar edip duruyorsun?
- قصهی اصحاب ضروان خواندهای ** پس چرا در حیلهجویی ماندهای
- Birkaç akrep iğneli kişi, birkaç yoksulun rızkını çarpmak için hileye, düzene giriştiler. 475
- حیله میکردند کزدمنیش چند ** که برند از روزی درویش چند
- Gece vakti, sabaha kadar birkaç, Amır’la Bekir, yüz yüze verip hile düşündüler.
- شب همه شب میسگالیدند مکر ** روی در رو کرده چندین عمرو و بکر
- Sırlarını, Allah anlamasın diye gizli söylüyorlardı.
- خفیه میگفتند سرها آن بدان ** تا نباید که خدا در یابد آن
- Sıvacıya çamur sıvamaya koyuldular. Hiç, el, gönülden gizli bir iş yapabilir mi?
- با گل انداینده اسگالید گل ** دست کاری میکند پنهان ز دل
- Allah, “Seni yaratan, düşünceni, gizli konuşuşunda, fısıltısında doğruluk mu var, hile mi… bunu hiç bilmez mi?” buyurdu.
- گفت الا یعلم هواک من خلق ** ان فی نجواک صدقا ام ملق
- Sabahleyin yola çıkanı gözüyle gören, ertesi gün nereye konacak, bundan sonra nasıl gâfil olur? 480
- گفت یغفل عن ظعین قد غدا ** من یعاین این مثواه غدا
- Yüzünü nereye döndürdüğünü, sayısını, yolunu, yordamını, ineceği, çıkacağı yeri nasıl bilmez?
- اینما قد هبطا او صعدا ** قد تولاه و احصی عددا
- Şimdi sen de kulağını gafletten temizle de o dertlinin ayrılık derdini dinle.
- گوش را اکنون ز غفلت پاک کن ** استماع هجر آن غمناک کن
- Onun derdine kulak astın, elemlerini dinledin mi bil ki bu, o dertliye verdiğin bir zekâttır.
- آن زکاتی دان که غمگین را دهی ** گوش را چون پیش دستانش نهی
- Gönül hastalarının dertlerini dinler, yüce canın su ve toprak ihtiyacını anlarsan, bu bir zekâttır.
- بشنوی غمهای رنجوران دل ** فاقهی جان شریف از آب و گل
- Dertli adamın tereddütle dolu, dumanlarla dolu bir gönül evi vardır. Derdini dinlersen o eve bir pencere açmış olursun. 485
- خانهی پر دود دارد پر فنی ** مر ورا بگشا ز اصغا روزنی
- Senin bu dinleyişin ona bir nefes yolu oldu mu gönül yurdunda o acı duman azalır.
- گوش تو او را چو راه دم شود ** دود تلخ از خانهی او کم شود
- Yolcu, eğer yüce Allah’a gidiyorsa bize dertdaş ol, derdimize çare bul.
- غمگساری کن تو با ما ای روی ** گر به سوی رب اعلی میروی
- Bu tereddüt, bir hapistir, bir zindandır. Canın bir tarafa gitmesine müsaade etmez ki.
- این تردد حبس و زندانی بود ** که بنگذارد که جان سویی رود
- Bu şu tarafa çeker, o bu tarafa. Her biri, doğru yol benim der.
- این بدین سو آن بدان سو میکشد ** هر یکی گویا منم راه رشد