- O anda gökyüzü yere, kıyameti görmedinse gör diyordu!
- آسمان میگفت آن دم با زمین ** گر قیامت را ندیدستی ببین
- Akıl, bu ne aşktır, bu ne haldir… Onun ayrılığına mı şaşmalı, kavuşmasına mı? Hangisi daha ziyade şaşılacak şey diye hayran olmuştu.
- عقل حیران که چه عشق است و چه حال ** تا فراق او عجبتر یا وصال
- Gök, o anda kıyametnameyi okumuş, saman uğrusuna kadar elbisesini yırtmıştı!
- چرخ بر خوانده قیامتنامه را ** تا مجره بر دریده جامه را
- Aşk, iki âleme de yabancıdır; aşkta yetmiş iki türlü divanelik var!
- با دو عالم عشق را بیگانگی ** اندرو هفتاد و دو دیوانگی
- Aşk, pek gizlidir ama şaşkınlığı meydanda… Padişahların canları bile ona hasret çekmektedir. 4720
- سخت پنهانست و پیدا حیرتش ** جان سلطانان جان در حسرتش
- Aşk dini, aşk mezhebi, yetmiş iki şeriatta da dışarıdır. Padişahların tahtları, aşka karşı alelâde bir tahta parçasından ibarettir.
- غیر هفتاد و دو ملت کیش او ** تخت شاهان تختهبندی پیش او
- Aşk çalgıcısı, semâ vaktinde şunu çalar: Kulluk bir bağdır, efendilik baş ağrısı!
- مطرب عشق این زند وقت سماع ** بندگی بند و خداوندی صداع
- Şu halde aşk nedir? Yokluk deryası! Aklın ayağı, orada kırıktır!
- پس چه باشد عشق دریای عدم ** در شکسته عقل را آنجا قدم
- Kulluk da malûm sultanlık da… Âşıklık bu iki perdeden gizli!
- بندگی و سلطنت معلوم شد ** زین دو پرده عاشقی مکتوم شد
- Keşke varlığın bir dili olsaydı da varlardan perdeyi kaldırsa, hakikati anlatsaydı! 4725
- کاشکی هستی زبانی داشتی ** تا ز هستان پردهها برداشتی
- Ey varlık nefesi, ona ait ne söylersen bil ki onun üstüne bir perde daha örttün.
- هر چه گویی ای دم هستی از آن ** پردهی دیگر برو بستی بدان
- Onu anlamanın afeti, sözdür, haldir; kanı kanla yıkamanın imkânı yok!
- آفت ادراک آن قالست و حال ** خون بخون شستن محالست و محال
- Ben, onun sevdalılarının mahremiyim… Gece, gündüz kafes içinde ondan bahsetmedeyim!
- من چو با سوداییانش محرمم ** روز و شب اندر قفص در میدمم
- Ey can, pek sarhoşsun, pek kendinden geçmiş, pek perişan ve harap olmuşsun… Dün gece hangi yanına yattın ki?
- سخت مست و بیخود و آشفتهای ** دوش ای جان بر چه پهلو خفتهای
- Kendine gel, kendine… bu sırdan pek bahsetme; önce bir sıçra, kendine mahrem bir dost iste! 4730
- هان و هان هش دار بر ناری دمی ** اولا بر جه طلب کن محرمی
- Âşıksın, sarhoşsun, dilin açılmış… Allah, Allah… Sen, oluk üstünde bir devesin!
- عاشق و مستی و بگشاده زبان ** الله الله اشتری بر ناودان
- Dil, onun sırrından, onun nazından bahse kalkıştı mı gök, “Ey hakikatini güzelce örten Allah” demeye başlar.
- چون ز راز و ناز او گوید زبان ** یا جمیل الستر خواند آسمان
- Fakat aşkı örtmek nedir? Ateşi yün ve pamuk içinde gizlemek! Ne kadar örtersen o kadar meydana çıkar!
- ستر چه در پشم و پنبه آذرست ** تا همیپوشیش او پیداترست
- Ben, onu örtmeye çalıştım mı o, bayrak gibi başkaldırır, işte buracıktayım der.
- چون بکوشم تا سرش پنهان کنم ** سر بر آرد چون علم کاینک منم
- Benim inadıma o, iki kulağımdan yakalar da, a kendi bildiğine giden, beni nasıl örteceksin, nasıl gizleyeceksin? Hadi, gizle bakalım der. 4735
- رغم انفم گیردم او هر دو گوش ** کای مدمغ چونش میپوشی بپوش
- Derim ki: Hadi git, coşmuşsun ama can gibi hem meydandasın, hem gizli!
- گویمش رو گرچه بر جوشیدهای ** همچو جان پیدایی و پوشیدهای
- Der ki: Bu tenim küp içinde mahpus… Fakat şarap gibi küp içinde ıslık çalmaktayım!
- گوید او محبوس خنبست این تنم ** چون می اندر بزم خنبک میزنم
- Derim ki: bir yere rehin olmadan, sarhoşluk afeti gelmeden çekil, git.
- گویمش زان پیش که گردی گرو ** تا نیاید آفت مستی برو
- Der ki: İçimi güzel lâtif kadehin içinde ta akşam namazı vaktine kadar gündüzün dostuyum.
- گوید از جام لطیفآشام من ** یار روزم تا نماز شام من
- Akşam gelip de kadehimi çaldı mı, ona daha benim akşamım gelmedi, kadehimi ver derim! 4740
- چون بیاید شام و دزدد جام من ** گویمش وا ده که نامد شام من