- Bizi binlerce istekle çağırdı. Bizim için ihsan ağacını dikti.
- با هزاران آرزومان خوانده است ** بهر ما غرس کرم بنشانده است
- Uzun kışın azığını köyden tedarik edip şehre getiririz gayri.
- ما ذخیرهی ده زمستان دراز ** از بر او سوی شهر آریم باز
- Hatta dostumuz, bağını bile bize bağışlar. Bize canında yer verir.
- بلک باغ ایثار راه ما کند ** در میان جان خودمان جا کند
- Yoldaşlar, çabuk olun da istifadeler edelim” diyorlardı. Fakat akıl, içeriden içeri “Övünmeyin!”
- عجلوا اصحابنا کی تربحوا ** عقل میگفت از درون لا تفرحوا
- Allah faydasıyla faydalanın. Şüphe yok, Rabbim, sevinen, öğünen kişileri sevmez. 505
- من رباح الله کونوا رابحین ** ان ربی لا یحب الفرحین
- Allah’ın size ihsan ediverdiği şeylere sevinin, neşelenin. Sizi işgal eden şey, sizi Hak’tan alıkor aldatır.
- افرحوا هونا بما آتاکم ** کل آت مشغل الهاکم
- Gamdan neşelenen, ondan başka bir şeyden neşelenme, sevinme. Dert ve gam bahardır, başka şeyler kış!
- شاد از وی شو مشو از غیر وی ** او بهارست و دگرها ماه دی
- Ondan başka her şey, seni yavaş, yavaş helâke doğru götüren düşüncelerindir. İsterse sana taç, taht, mal, mülk olsun!
- هر چه غیر اوست استدراج تست ** گرچه تخت و ملکتست و تاج تست
- Gamdan sevin… Gam vuslat tuzağıdır. Bu yolda aşağıya düşüş, hakikatte yükseliştir.
- شاد از غم شو که غم دام لقاست ** اندرین ره سوی پستی ارتقاست
- Gam bir hazinedir. Senin zahmet ve meşakkat çekişine maden. Fakat bu söz, çocuklara nerden tesir edecek? 510
- غم یکی گنجیست و رنج تو چو کان ** لیک کی در گیرد این در کودکان
- Çocuklar, oyun adını duydular mı hepsi de yaban eşeğiyle yarışa girişirler.
- کودکان چون نام بازی بشنوند ** جمله با خر گور هم تگ میدوند
- Ey yaban eşekleri, bu yanda tuzaklar var. Bu yandaki tuzaklarda kan içiciler var.
- ای خران کور این سو دامهاست ** در کمین این سوی خونآشامهاست
- Oklar uçuşup durmakta, yay, gayb âleminde gizli. Gençlere yüzlerce ihtiyarlık okları erişmekte.
- تیرها پران کمان پنهان ز غیب ** بر جوانی میرسد صد تیر شیب
- Gönül ovasına adım atmak gerek. Çünkü bu ovada ferahlık, genişlik, neşe olamaz.
- گام در صحرای دل باید نهاد ** زانک در صحرای گل نبود گشاد
- Dostlar, gönül, eminliktir, huzur yeridir. Orada kaynaklar, gül bahçeleri içinde gül bahçeleri var. 515
- ایمن آبادست دل ای دوستان ** چشمهها و گلستان در گلستان
- Yolcu, kalbe yürü, orada seyret, orada gez dolaş. Ağaçlar var orada, akan sular var orada.
- عج الی القلب و سر یا ساریه ** فیه اشجار و عین جاریه
- Köye gitme. Köy, adamı ahmak bir hâle sokar… Aklı nursuz, fersiz bir hâle getirir.
- ده مرو ده مرد را احمق کند ** عقل را بی نور و بی رونق کند
- Ey seçilmiş temiz adam, Peygamber’in sözünü dinle. Köyde yurt tutmak, aklın mezarıdır.
- قول پیغامبر شنو ای مجتبی ** گور عقل آمد وطن در روستا
- Köyde sabah, akşam bir gün kalan kişinin aklı, bir ay yerine gelemez.
- هر که را در رستا بود روزی و شام ** تا بماهی عقل او نبود تمام
- Tam bir ay onun ahmaklığı gitmez. Köy otlarından da bundan başka ne biçilebilir ki? 520
- تا بماهی احمقی با او بود ** از حشیش ده جز اینها چه درود
- Köyde bir ay kalan kişi, nice zaman bilgisiz ve kör kalır.
- وانک ماهی باشد اندر روستا ** روزگاری باشدش جهل و عمی
- Köy nedir? Hakikate ulaşmamış, elini taklit ve huccete atmış şeyh!
- ده چه باشد شیخ واصل ناشده ** دست در تقلید و حجت در زده
- Aklı kül şehrine karşı bu duygular, gözleri bağlı değirmen eşeklerine benzer.
- پیش شهر عقل کلی این حواس ** چون خران چشمبسته در خراس
- Bunu geç de hikâyeye giriş, inciyi bırak. Buğday tanesini ele al.
- این رها کن صورت افسانه گیر ** هل تو دردانه تو گندمدانه گیر
- İnciye yol yoksa hemencecik buğdayı al. O tarafa yol yoksa bu tarafa at sür. 525
- گر بدر ره نیست هین بر میستان ** گر بدان ره نیستت این سو بران