- Hayvanlarını neşeli neşeli sürmekte, “Sefer edin de ganimet bulun” demekteydiler.
- شادمانه سوی صحرا راندند ** سافروا کی تغنموا بر خواندند
- Ay, sefer ede ede Keyhusrev olur. Tolunay hâline gelir. Sefer etmeksizin nasıl padişah kesilir ki?
- کز سفرها ماه کیخسرو شود ** بی سفرها ماه کی خسرو شود
- Beydak, seferle satrancın en üst hanesi olan ferzin hanesine gelir, ferzin olur. Yusuf, seferden faydalanır, yüzlerce muradına erişir. 535
- از سفر بیدق شود فرزین راد ** وز سفر یابید یوسف صد مراد
- Onların da gündüzün yüzlerini güneş yakıyor, geceleyin yıldızla yol buluyorlar,
- روز روی از آفتابی سوختند ** شب ز اختر راه میآموختند
- Kötü yol, onlara güzelleşiyor, köyün neşesiyle cennet gibi görünüyor, bu suretle gidip duruyorlardı.
- خوب گشته پیش ایشان راه زشت ** از نشاط ده شده ره چون بهشت
- Acı, tatlı dudakların tesiriyle tatlılaşır, diken, gül bahçesi dolayısıyla gönül çeker bir hâle gelir.
- تلخ از شیرینلبان خوش میشود ** خار از گلزار دلکش میشود
- Ebu Cehil karpuzu, sevgili yüzünden hurma kesilir, ev, evdeki dost yüzünden ova olur.
- حنظل از معشوق خرما میشود ** خانه از همخانه صحرا میشود
- Gül yanaklı, ay yüzlü bir dilberin vuslatı ümidiyle nice nazeninler diken zahmetini çekerler. 540
- ای بسا از نازنینان خارکش ** بر امید گلعذار ماهوش
- Ay yüzlü sevgilisi yüzünden niceler sırtı yaralı hamal olmuştur.
- ای بسا حمال گشته پشتریش ** از برای دلبر مهروی خویش
- Gece gelsin de ay ( yüzlü sevgilinin) yüzünü öpsün diye demirci, yüzünü simsiyah etmiştir.
- کرده آهنگر جمال خود سیاه ** تا که شب آید ببوسد روی ماه
- Esnaf, gönlüne bir serviyi diktiğinden akşama kadar dükkânda çarmıha çakılmış gibi bekler durur.
- خواجه تا شب بر دکانی چار میخ ** زانک سروی در دلش کردست بیخ
- Tacir, deniz demez, kara demez yürür durur ama evinde oturan bir sevgilinin aşkıyla koşup yeler.
- تاجری دریا و خشکی میرود ** آن بمهر خانهشینی میدود
- Kimin bir ölüye, bir taşa, toprağa sevdası varsa bir diri yüzlünün sevdasıyla sevdalanmıştır. 545
- هر که را با مرده سودایی بود ** بر امید زندهسیمایی بود
- Dülger, tahtaya yüz tutmuştur ama ay yüzlü güzeline hizmet etmek ümidiyle.
- آن دروگر روی آورده به چوب ** بر امید خدمت مهروی خوب
- Sen de bir dirinin ümidiyle çalış, çabala ki o, bir gün sonra cansız bir hale geliversin.
- بر امید زندهای کن اجتهاد ** کو نگردد بعد روزی دو جماد
- Aşağılık yüzünden bir saman çöpünü kendine munis olarak seçme. Onun munisliği ariyettir.
- مونسی مگزین خسی را از خسی ** عاریت باشد درو آن مونسی
- Ananla, babanla munistin, Allah’tan başka munislerin sana vefakârsa hani o ünsiyet?
- انس تو با مادر و بابا کجاست ** گر بجز حق مونسانت را وفاست
- Hak’tan gayrı birisiyle dostluk, yerindeyse dadınla, lalanla ünsiyetin ne oldu? 550
- انس تو با دایه و لالا چه شد ** گر کسی شاید بغیر حق عضد
- Sütle, memeyle olan ünsiyetin kalmadı. Mektepten nefret ederdin, o nefret de geldi geçti.
- انس تو با شیر و با پستان نماند ** نفرت تو از دبیرستان نماند
- O ünsiyet, onların duvarına varan güneş ziyasından ibarettir. O akis güneşe gitti.
- آن شعاعی بود بر دیوارشان ** جانب خورشید وا رفت آن نشان
- Yiğidim, o ışık nereye düşerse sen ona âşık oluyorsun.
- بر هر آن چیزی که افتد آن شعاع ** تو بر آن هم عاشق آیی ای شجاع
- Her vara taallûk eden aşkın, Allah vasfından, meydana gelir, o şeyin yaldızından, o şeyin zahirî güzelliğinden değil.
- عشق تو بر هر چه آن موجود بود ** آن ز وصف حق زر اندود بود
- O şeyin altın yaldızı aslına gitti de bakırı kaldı mı insanın tabiatı doyar, onu boşlayıverir. 555
- چون زری با اصل رفت و مس بماند ** طبع سیر آمد طلاق او براند
- Onun yaldızlı, zahirî sıfatlarından ayağını çek. Bilgisizlikle kalpa pek hoş deme.
- از زر اندود صفاتش پا بکش ** از جهالت قلب را کم گوی خوش
- Kalplardaki o hoşluk, o güzellik eğretidir. O süsün, püsün altında süssüzlük vardır.
- کان خوشی در قلبها عاریتست ** زیر زینت مایهی بی زینتست