- Şehirli dedi ki: “Sana yüzlerce hizmette bulunayım, sen tek yer ver. O yayı, oku da ver elime.
- گفت صد خدمت کنم تو جای ده ** آن کمان و تیر در کفم بنه
- Ben uyumam, üzümleri beklerim. Kurt gelirse tam kellesinden vururum.
- من نخسپم حارسی رز کنم ** گر بر آرد گرگ سر تیرش زنم
- İkiyüzlü münafık. Allah için olsun sen beni gece vakti yağmur altında, çamur üstünde bırakma da!”
- بهر حق مگذارم امشب ای دودل ** آب باران بر سر و در زیر گل
- O bucak boşaltılınca şehirli, çoluk, çocuğuyla beraber o daracık, o dönüp kımıldamağa bile imkânsız yere gitti.
- گوشهای خالی شد و او با عیال ** رفت آنجا جای تنگ و بی مجال
- Selden, mağara bucağına sığınmış çekirgeler gibi âdeta birbirlerinin üstüne binmişlerdi. 635
- چون ملخ بر همدگر گشته سوار ** از نهیب سیل اندر کنج غار
- Bütün gece “Aman Yarabbi, sen acı. Biz değil buna, hatta bunun iki yüz misline bile lâyığız.
- شب همه شب جمله گویان ای خدا ** این سزای ما سزای ما سزا
- Aşağılık kişilerle dost olanın, adam olmayanlara adamlık gösterenlerin lâyığı budur.
- این سزای آنک شد یار خسان ** یا کسی کرداز برای ناکسان
- Ham tamaha düşüp ulular kapısındaki hizmeti bırakan, buna lâyıktır.
- این سزای آنک اندر طمع خام ** ترک گوید خدمت خاک کرام
- Temiz kişilerin taşını, toprağını öpüp yalamak aşağılık adamlara hizmetten, onların bağına, bahçesine nail olmaktan yeğdir.
- خاک پاکان لیسی و دیوارشان ** بهتر از عام و رز و گلزارشان
- Gönlü aydın bir ere kul olmak, padişahların başına taç olmadan daha iyi. 640
- بندهی یک مرد روشندل شوی ** به که بر فرق سر شاهان روی
- Ey yol çavuşu, ey aykırı yollarda koşup duran, sen şu toprak yüzündeki padişahlardan davul sesinden başka bir şey bulamazsın ki.
- از ملوک خاک جز بانگ دهل ** تو نخواهی یافت ای پیک سبل
- Şehirliler bile ruha nispetle yol uran hırsızlardan ibaretken köylü dediğim kim oluyor? Feyizden mahrum bir ahmak!
- شهریان خود رهزنان نسبت بروح ** روستایی کیست گیج و بی فتوح
- Aklına, tedbirine uymayıp gulyabani sesi duyunca o sese tabi olana bu layıktır” diyorlardı.
- این سزای آنک بی تدبیر عقل ** بانگ غولی آمدش بگزید نقل
- Yaptığı işe candan gönülden nâdim oldu, oldu ama artık soğuk soğuk ah etmenin ne faydası var.
- چون پشیمانی ز دل شد تا شغاف ** زان سپس سودی ندارد اعتراف
- Şehirli de bütün gece elinde yayla ok, her yanı gezip dolaşmakta, her tarafta kurt araştırmaktaydı. 645
- آن کمان و تیر اندر دست او ** گرگ را جویان همه شب سو بسو
- Hâlbuki asıl kurt, kıvılcım gibi ona sıçramış, musallat olmuştu da o bundan habersiz hâlâ kurt arıyordu.
- گرگ بر وی خود مسلط چون شرر ** گرگ جویان و ز گرگ او بیخبر
- Sivrisineklerle pireler, kurt gibi o viranede onların başına üşüşmüş, onları yaralayıp duruyordu.
- هر پشه هر کیک چون گرگی شده ** اندر آن ویرانهشان زخمی زده
- İnatçı kurdun saldırması korkusuyla sivrisinekleri kovmaya da mecalleri yoktu.
- فرصت آن پشه راندن هم نبود ** از نهیب حملهی گرگ عنود
- Kurt gelir de sürüye bir ziyan verirse köylü şehirlinin saçını, sakalını yolardı.
- تا نباید گرگ آسیبی زند ** روستایی ریش خواجه بر کند
- Dertleri aşırı bir derecede, yürekleri ağızlarına gelmiş bir hâlde beklerken, 650
- این چنین دندانکنان تا نیمشب ** جانشان از ناف میآمد به لب
- Ansızın bir tepeden saldırıp gelmekte olan bir kurt karaltısı göründü.
- ناگهان تمثال گرگ هشتهای ** سر بر آورد از فراز پشتهای
- Şehirli, yayını kurup bir ok attı, hayvanı vurdu, tepeden aşağı düşürdü.
- تیر را بگشاد آن خواجه ز شست ** زد بر آن حیوان که تا افتاد پست
- Hayvan düşerken bir yellendi. Köylü, duyup eyvah dedi, ellerini dizlerine vurdu.
- اندر افتادن ز حیوان باد جست ** روستایی های کرد و کوفت دست
- “Be hey mürüvvetsiz, eşeğimin sıpasını vurdun” dedi. Şehirli, “Yok canım, dev gibi kurt.
- ناجوامردا که خرکرهی منست ** گفت نه این گرگ چون آهرمنست
- Karaltısına baksana, kurdun ta kendisi. Şeklinden de kurt olduğu anlaşılıp duruyor” dediyse de, 655
- اندرو اشکال گرگی ظاهرست ** شکل او از گرگی او مخبرست