- Onlar pek kuvvetsiz. Pek lâtif ve semizdir. Fakat anaları pusudadır, onları korur.
- بس ضعیفاند و لطیف و بس سمین ** لیک مادر هست طالب در کمین
- Yavrusunun ardından feryad-ü figan ederek yüz fersah yol yürür, evlâdını arar durur.
- از پی فرزند صد فرسنگ راه ** او بگردد در حنین و آه آه
- Hortumundan ateşler saçar, dumanlar savurur. Yavrularına merhameti çoktur. Sakın ha yavrularını avlamayın” dedi.
- آتش و دود آید از خرطوم او ** الحذر زان کودک مرحوم او
- Yavrum, veliler de Allah çocuklarıdır. Onlar ortada olsun, olmasın… Allah, mallarını, canlarını korur, onların ahvalinden haberdardır.
- اولیا اطفال حقاند ای پسر ** غایبی و حاضری بس با خبر
- Sakın noksanlarını bulup aleyhlerine gıybet etme. Onlar için kin güden, onların öcünü alan Allah’tır. 80
- غایبی مندیش از نقصانشان ** کو کشد کین از برای جانشان
- Allah dedi ki: Bu veliler benim çocuklarımdır. Gariplik âlemindedirler, eşleri yoktur. Ne işleri vardır, ne güçleri.
- گفت اطفال مناند این اولیا ** در غریبی فرد از کار و کیا
- Halkı imtihan için hor ve yetim görünürler. Fakat hakikatte dostları da benim, nedimleri de.
- از برای امتحان خوار و یتیم ** لیک اندر سر منم یار و ندیم
- Hepsi de benim korumama arka vermiştir. Sanki onlar, benim cüzilerimdir.
- پشتدار جمله عصمتهای من ** گوییا هستند خود اجزای من
- Sakın, sakın! Bunlar benim hırka giyenlerimdir. Binlerce kişi arasında yüz binlerce kişidirler, fakat yine de hepsi bir vücuttur.”
- هان و هان این دلقپوشان مناند ** صد هزار اندر هزار و یک تناند
- Öyle olmasaydı bir tek Musa, bir tek sopa ile Firavunun altını üstüne getirebilir miydi? 85
- ورنه کی کردی به یک چوبی هنر ** موسیی فرعون را زیر و زبر
- Öyle olmasaydı Nuh, bir beddua ile doğuyu batıyı sulara gark edebilir miydi?
- ورنه کی کردی به یک نفرین بد ** نوح شرق و غرب را غرقاب خود
- İhsan ve kerem sahibi Lût, zalimlerin şehirlerini perişan eyleyebilir, yerlere batırabilir miydi?
- بر نکندی یک دعای لوط راد ** جمله شهرستانشان را بی مراد
- Cennete benzeyen şehirleri Karasu Diclesi oldu. Git de gör.
- گشت شهرستان چون فردوسشان ** دجلهی آب سیه رو بین نشان
- Bu Karasu Şam tarafındadır. Kudüs’e giderken yolda görürsün.
- سوی شامست این نشان و این خبر ** در ره قدسش ببینی در گذر
- Hakk’a tapan yüz binlerce peygamber yüzünden her devirde nice azaplar oldu. 90
- صد هزاران ز انبیای حقپرست ** خود بهر قرنی سیاستها بدست
- Söylesem uzun sürer. Ciğerde ne oluyor ki? Dağlar bile kan kesilir.
- گر بگویم وین بیان افزون شود ** خود جگر چه بود که کهها خون شود
- Dağlar kan kesilir de sonra yine donar, kalır. Sen bu kan oluşu görmezsin, çünkü körsün, kötüsün… Bu görüşten ne kadar uzaksın!
- خون شود کهها و باز آن بفسرد ** تو نبینی خون شدن کوری و رد
- Bu kör, ne şaşılacak şey kördür; uzağı görür, gözü de keskin. Fakat yalnız devedeki yükü görür.
- طرفه کوری دوربین تیزچشم ** لیک از اشتر نبیند غیر پشم
- İnsan hırsından her şeyi kıldan kıla görür, bilir ama oynayıp salınmasında hayır yoktur, bu oynayış şerle doludur.
- مو بمو بیند ز صرفه حرص انس ** رقص بی مقصود دارد همچو خرس
- Benliğini kıracak yerde oyna, salın da şehvet yarasının üstündeki pamuğu çek, kopar. 95
- رقص آنجا کن که خود را بشکنی ** پنبه را از ریش شهوت بر کنی
- Erler, meydanda oynar, dolanır, kendi kanları içinde raks ederler.
- رقص و جولان بر سر میدان کنند ** رقص اندر خون خود مردان کنند
- Varlıklarından kurtuldular mı ellerini çarpar… Noksanlarından ayrıldılar mı raksa girerler.
- چون رهند از دست خود دستی زنند ** چون جهند از نقص خود رقصی کنند
- Çalgıcıları, içlerinden def çalar… Denizler, onların coşkunluğunu görüp köpürür.
- مطربانشان از درون دف میزنند ** بحرها در شورشان کف میزنند
- Sen görmezsin ama onların gayretinden yapraklar bile dalların üstünde el çırpar.
- تو نبینی لیک بهر گوششان ** برگها بر شاخها هم کفزنان
- Dalların el çırpışını görmüyorsun değil mi? Buna can kulağı gerek… Ten kulağıyla duyulmaz ki. 100
- تو نبینی برگها را کف زدن ** گوش دل باید نه این گوش بدن