English    Türkçe    فارسی   

3
890-914

  • Tam o sırada meydandaki halktan naralar duyulmaya, yer, gök naralarla dolmaya başladı. 890
  • Firavun, bu naralardan korkup sıçradı, gürültünün ne olduğunu anlamak için yalınayak koştu.
  • Meydandan gelen ve dehşetinden cinleri, perileri bile korkutan bu nâralar, bu gürültüler nedir anlamak istiyordu.
  • İmran, “ Padişahımızın ömrü uzun olsun… İsrailoğulları, lütfundan neşeleniyorlar.
  • İhsanlarına seviniyorlar, oynuyorlar, ellerini çırpıyorlar “dedi.
  • Firavun dedi ki” Olabilir. Fakat beni adamakıllı bir vehim, bir endişedir kapladı. 895
  • Firavunun o sesten korkması
  • Bu gürültü, asabımı bozdu. Bu acı dertle, kederle âdeta beni kocattı.”
  • Padişah, bütün gece ağrısı tutmuş gebe kadın gibi bir yandan bir yana gidip geliyor.
  • Her an “İmran, bu nâralar, beni dehşetle yerimden sıçrattı” diyordu.
  • Zavallı İmran’ın kudreti yoktu ki karısıyla buluştuğunu söylesin.
  • Karısı gebe kalınca gökte Musa’nın yıldızının belirdiğini anlatsın. 900
  • Her peygamber, ana rahmine düşünce yıldızı da gökte zuhur eder, parlamaya başlar.
  • Gökte Musa aleyhisselâm’ın yıldızının belirmesi ve meydanda müneccimlerin feryadı
  • Kör Firavunun hilelerine, tedbirlerine rağmen gökyüzünde Musa’nın yıldızı belirdi.
  • Sabah olunca İmran’a “Git de o gürültünün, o patırtının ne olduğunu anla” dedi.
  • İmran, meydana koşup “Bu ne gürültüydü? Padişahlar padişahı uyuyamadı” deyince,
  • Her müneccim, yaslılar gibi başı açık, yeni yakası yırtık bir halde toprağı öptü. 905
  • Yaslılar gibi sesleri ses veriyor, feryatları ortalığı dolduruyordu.
  • Saçlarını, sakallarını yolup, yüzlerine vuruyorlar, gözleri kanlı yaşlarla doluyordu.
  • İmran “Hayrola. Bu ne feryat, bu ne hâl? Bu yomsuz yıl, kötü alâmetler mi gösteriyor yoksa?” dedi.
  • Özürler serdederek dediler ki: “Emîr Allah’ın kaza ve kaderi bizi esir etti.
  • Her çareye başvurduk, fakat padişahın devleti karardı, düşmanı dünyaya geldi, galip oldu. 910
  • Geceleyin gökyüzünde o çocuğun yıldızı göründü, bizi kör etti.
  • O Peygamber’in yıldızı gökte yüceldi, biz de ağlamaya, yıldızlar gibi gözyaşları dökmeye başladık.”
  • İmran, içinden sevindi, fakat zahiren “Eyvahlar olsun!” diye elini başına vurup,
  • Kızgın suratı asık bir halde deliller gibi akılsız.