English    Türkçe    فارسی   

3
950-974

  • “Burada bir çocuk var. Anası, ürktüğü, şüphelendiği için meydana gelmedi. 950
  • Bu sokakta güzel bir kadın var, bir de çocuk doğurmuş… Fakat pek akıllı, pek tedbirli bir kadın” diye kovaladılar.
  • Bunun üzerine memurlar eve gelince Musa’nın anası, Allah emriyle Musa’yı tandıra attı.
  • Bilen Allah’tan kadına “Bu çocuğun aslı Halil’dendir.
  • Ey ateş, soğu, yakma emrinin koruması yüzünden ateş yakmaz, bir zarar vermez” diye vahiy gelmişti.
  • Kadın, vahiy üzerine Musa’yı ateşe attı. Fakat ateş Musa’yı yakmadı. 955
  • Memurlar, bunu görünce meyus olup muratlarına erişmediler, çekilip gittiler. Fakat kovucular, yine bu işi anlayıp,
  • Firavundan birkaç para koparmak için memurlara macerayı anlattılar.
  • O tarafa dönün, pencereden iyice bir bakın dediler.
  • Musa’yı suya at diye anasına vahiy gelmesi
  • Musa’nın anasına yine “Çocuğunu suya at, saçını, başını yolma, ümitlen,
  • İtimat et, onu Nil’e at… Ben, onu yüzü ak olarak sana kavuştururum” diye vahiy geldi. 960
  • Bu sözün sonu gelmez ki. Firavunun bütün hileleri, yakasına, paçasına dolaşmaktaydı.
  • O, dışarıda yüz binlerce çocuk öldürüyordu; Musa ise evinin içinde başköşede yetişmekteydi.
  • O uzağı gören kör Firavun, hilelere sapıp deliliğinden nerede yeni doğmuş bir çocuk varsa öldürtmekteydi.
  • İnatçı Firavunun hilesi ejderha idi, bütün âlem padişahlarının hilelerini yutmuştu.
  • Fakat ondan daha Firavun birisi zuhur etti. Onu da yuttu, hilesini de! 965
  • O bir ejderha idi, asâ da bir ejderha oldu. Bu, onu Allah tevfikiyle sömürüp yutuverdi!
  • El üstünde el var… Nereye kadar bu. Ta son erişilecek menzile, ta Allah’a kadar!
  • Çünkü o, öyle bir denizdir ki ne dibi var, ne kıyısı! Bütün denizler, ona karşı sele benzer.
  • Hileler, tedbirler ejderha ise Tek Allah önünde hepsi de hiçtir!
  • Sözün, buraya gelince yere baş koyup mahvoldu… Doğru yolu Allah daha iyi bilir! 970
  • Firavunda olan yok mu? Sende de var. Fakat senin ejderha kuyuya hapsedilmiş!
  • Yazıklar olsun… Bunların hepsi de senin ahvalin. Fakat sen, onları Firavuna isnat etmek istersin.
  • Senin hâlinden bahsettiler mi canın sıkılır, başkasından bahsettiler mi sana masal gelir.
  • Lâkin nefis seni ne de harap etmiş… Bu arkadaşın da seni hikâyelerle uzaklara atmakta!