- Gökyüzü neşesinden yarılmada... Yeryüzü, azadeliğinden süsene dönmektedir!
- میشکافد آسمان از شادیش ** خاک چون سوسن شده ز آزادیش
- Ey güzel toprak, mademki dış yüzün iç yüzünle savaşta, çekişte... 1020
- ظاهرت با باطنت ای خاک خوش ** چونک در جنگاند و اندر کشمکش
- Kim kendisiyle savaşa girişirse nihayet hakikati, bulur, rengin, kokunun ( görünüşün ) düşmanı olur.
- هر که با خود بهر حق باشد به جنگ ** تا شود معنیش خصم بو و رنگ
- Karanlığı nuruyla muharebeye girişenin can güneşine zeval yoktur.
- ظلمتش با نور او شد در قتال ** آفتاب جانش را نبود زوال
- Bizim için sınamalara giren, bizim için çalışan kişinin ayağına gök bile sırt verir!
- هر که کوشد بهر ما در امتحان ** پشت زیر پایش آرد آسمان
- Zahirin karanlıklardan feryat etmede ama içyüzün gül bahçesi içinde için de gül bahçesi!
- ظاهرت از تیرگی افغان کنان ** باطن تو گلستان در گلستان
- O, ekşi suratlı sofiler gibi nur söndüren kişilerle karışıp uzlaşmamak niyetinde. 1025
- قاصد او چون صوفیان روترش ** تا نیامیزند با هر نورکش
- Ekşi suratlı arifler, kirpiye benzerler... Sert dikenlerin dibinde gizlice zevki safâdadır onlar.
- عارفان روترش چون خارپشت ** عیش پنهان کرده در خار درشت
- Bahçe gizlidir de bahçenin çevresindeki diken meydanda... Yani ey düşman hırsız, bu kapıdan uzaklaş derler!
- باغ پنهان گرد باغ آن خار فاش ** کای عدوی دزد زین در دور باش
- Ey kirpi, kendine dikeni bekçi yapmışsın... Başını, sofiler gibi içine çekmişsin.
- خارپشتا خار حارس کردهای ** سر چو صوفی در گریبان بردهای
- İstiyorsun ki şu gül yüzlü, fakat diken huylu kişilerden hiç kimse, senin azıcık bir zevkine bile ilişmesin!
- تا کسی دوچار دانگ عیش تو ** کم شود زین گلرخان خارخو
- Senin çocuğun, çocuk huylu ama iki âlem de onun yavrucağı... Onun için yaratılmış! 1030
- طفل تو گرچه که کودکخو بدست ** هر دو عالم خود طفیل او بدست
- Biz, âlemi onunla diriltir, feleği onun hizmetine kul, köle ederiz!
- ما جهانی را بدو زنده کنیم ** چرخ را در خدمتش بنده کنیم
- Abdülmuttalip “şimdi nerede ey gizlileri bilen, bana ona varacak doğru yolu göster” dedi.
- گفت عبدالمطلب کین دم کجاست ** ای علیم السر نشان ده راه راست
- Abdülmuttalib’in, Muhammed aleyhisselâm nerede onu bildir de bulayım diye niyaz etmesi, Kâbe içinden ses gelip yerinin bildirilmesi
- نشان خواستن عبدالمطلب از موضع محمد علیهالسلام کی کجاش یابم و جواب آمدن از اندرون کعبه و نشان یافتن
- Kâbe içinden Abdülmuttalib’e ses geldi: “Ey o aklı başında olan çocuğu arayan,
- از درون کعبه آوازش رسید ** گفت ای جوینده آن طفل رشید
- Filan vadide, falan ağacın altında!” O iyi bahtlı, bu sesi duyunca hemen yürüdü.
- در فلان وادیست زیر آن درخت ** پس روان شد زود پیر نیکبخت
- Ardınca da Kureyş emirleri gidiyorlardı. Çünkü Peygamber’in atası Kureyş ulularındandı. 1035
- در رکاب او امیران قریش ** زانک جدش بود ز اعیان قریش
- Âdem Peygamber’e kadar bütün geçmişleri, mecliste de en ulu kişilerdi, savaşta da!
- تا به پشت آدم اسلافش همه ** مهتران بزم و رزم و ملحمه
- Bu soy, zahiri soyuydu... Ulu padişahlar padişahından süzülmeydi.
- این نسب خود پوست او را بوده است ** کز شهنشاهان مه پالوده است
- İçiyse zaten soydan, soptan uzaktı, paktı... Balıktan “simak” denilen yıldıza kadar onunla cins ve eşit olacak kimse yoktu!
- مغز او خود از نسب دورست و پاک ** نیست جنسش از سمک کس تا سماک
- Hak nurunun kimden doğduğunu, nasıl vücut bulduğunu kimse aramaz. Allah halkının nescini arayıp sormaya ne lüzum var?
- نور حق را کس نجوید زاد و بود ** خلعت حق را چه حاجت تار و پود
- Allah’ın sevap karşılığı olarak verdiği en bayağı hil’at bile güneş ziyasından daha parlak, daha üstündür! 1040
- کمترین خلعت که بدهد در ثواب ** بر فزاید بر طراز آفتاب
- Belkıs’ı rahmete çağırma hikâyesinin arta kalanı
- بقیهی قصهی دعوت رحمت بلقیس را
- Kalk ey Belkıs, gel de devleti, saltanatı gör... Allah denizi kıyısında inciler topla!
- خیز بلقیسا بیا و ملک بین ** بر لب دریای یزدان در بچین
- Kız kardeşlerin, yüce göklerde oturuyor... Sen neden murdar bir şeye padişahlık eder durursun?
- خواهرانت ساکن چرخ سنی ** تو بمرداری چه سلطانی کنی
- O padişahın, kız kardeşlerine yüce ve bol bahşişlerden neler verdiğini hiç bilir misin?
- خواهرانت را ز بخششهای راد ** هیچ میدانی که آن سلطان چه داد