- Allah asâlarını saymaya kalkışsam şu Firavuna mensup olanların hilelerini yutarım ya...
- گر عصاهای خدا را بشمرم ** زرق این فرعونیان را بر درم
- Fakat bırak, bu zehirli tatlı otu birkaç günceğiz otlasınlar hele!
- لیک زین شیرین گیای زهرمند ** ترک کن تا چند روزی میچرند
- Firavun ’un mesnedi ve başlık, başbuğluk, olmasaydı cehennem nereden beslenecekti ki? 1075
- گر نباشد جاه فرعون و سری ** از کجا یابد جهنم پروری
- A kasap, önce semirt de sonra kes... Çünkü cehennemdeki köpekler azıksız!
- فربهش کن آنگهش کش ای قصاب ** زانک بیبرگاند در دوزخ کلاب
- Dünyada düşmanlar olmasaydı halktaki kızgınlık yatışır, geçer giderdi!
- گر نبودی خصم و دشمن در جهان ** پس بمردی خشم اندر مردمان
- Cehennem dediğin o kızgınlıktır... Düşmanlık gerek ki yaşasın. Yoksa merhamet, onu söndürüverirdi!
- دوزخ آن خشمست خصمی بایدش ** تا زید ور نی رحیمی بکشدش
- O vakit kahırsız ve kötülüksüz lütuf kalırdı; bu takdirde padişahlığın kemâli nasıl zahir olurdu ki?
- پس بماندی لطف بیقهر و بدی ** پس کمال پادشاهی کی بدی
- O münkirler, öğütçülerin sözlerine, getirdikleri misallere aldırış etmediler, onların sakallarına güldüler! 1080
- ریشخندی کردهاند آن منکران ** بر مثلها و بیان ذاکران
- İstersen sen de gül... Fakat a murdar, ne vakte dek yaşayacaksın, ne vakte dek?
- تو اگر خواهی بکن هم ریشخند ** چند خواهی زیست ای مردار چند
- Ey sevenler, niyaza başlayın, şad olun, bu kapıda yalvarın... Çünkü bu kapı, bugün açılacak!
- شاد باشید ای محبان در نیاز ** بر همین در که شود امروز باز
- Bahçede soğan, sarımsak vesaire gibi sebzelerin her birine ayrı bir evlek vardır.
- هر حویجی باشدش کردی دگر ** در میان باغ از سیر و کبر
- Her biri, kendi cinsiyledir, kendi evleğindedir... Yetişip olmak için orada rutubetten gıdalanır durur!
- هر یکی با جنس خود در کرد خود ** از برای پختگی نم میخورد
- Sen safran evleğisin, safran olur... Başka sebzelerle karışıp uzlaşma! 1085
- تو که کرد زعفرانی زعفران ** باش و آمیزش مکن با دیگران
- Ey safran, sudan gıdanı al da safran ol, zerdeye gir!
- آب میخور زعفرانا تا رسی ** زعفرانی اندر آن حلوا رسی
- Şalgam evleğine girip ağzını açma da onunla aynı tabiatta, aynı huya sahip olma!
- در مکن در کرد شلغم پوز خویش ** که نگردد با تو او همطبع و کیش
- Sen bir evleğe konmuşsun, o bir evleğe... Çünkü “Allah’ın olan yeryüzü pek geniş!”
- تو بکردی او بکردی مودعه ** زانک ارض الله آمد واسعه
- Hele o yeryüzü yok mu? O kadar geniş ki sefere çıkan devler, periler bile orada kaybolmada!
- خاصه آن ارضی که از پهناوری ** در سفر گم میشود دیو و پری
- O denizde, o ovada, o dağlarda vehim ve hayal bile yol alamaz; kaybolur gider! 1090
- اندر آن بحر و بیابان و جبال ** منقطع میگردد اوهام و خیال
- Şu ova, o yeryüzündeki ovada uçsuz bucaksız denizdeki bir kara kıl gibi kalır!
- این بیابان در بیابانهای او ** همچو اندر بحر پر یک تای مو
- Orada öyle durgun sular var ki akmaları gizlidir... Hepsi de akarsulardan daha taze, daha hoştur!
- آب استاده که سیرستش نهان ** تازهتر خوشتر ز جوهای روان
- İçten içe can ve ruh gibi gizli gizli akarlar, akıp giden ayakları vardır!
- کو درون خویش چون جان و روان ** سیر پنهان دارد و پای روان
- Dinleyen uyudu, sözü kısa kes ey hatip... Su üstüne yazı yazmayı bırak gayri!
- مستمع خفتست کوته کن خطاب ** ای خطیب این نقش کم کن تو بر آب
- Kalk ey Belkıs, alışveriş pazarı kızıştı... Şu kesatçı hasislerden kaç! 1095
- خیز بلقیسا که بازاریست تیز ** زین خسیسان کسادافکن گریز
- Kalk ey Belkıs, ölüm gelip çatmadan şimdi ihtiyarınla kalk!
- خیز بلقیسا کنون با اختیار ** پیش از آنک مرگ آرد گیر و دار
- Sonra ölüm, kulağını öyle bir çeker ki hırsız gibi can çekişe sahneye gelir, teslim olursun!
- بعد از آن گوشت کشد مرگ آنچنان ** که چو دزد آیی به شحنه جانکنان