Ne onların kitapları, başkalarının kitaplarına benzer... Ne mescitleri, başkalarının mescitlerine, ne alışverişleri, malları mülkleri, başkalarının alışverişine, malına mülküne! 1140
نه کتبشان مثل کتب دیگران ** نی مساجدشان نی کسب وخان و مان
Ne edepleri başkalarının edepleri gibidir. Ne hiddetleri, azapları başkalarının hiddeti, azabı gibidir. Uykuları da başkadır, kıyasları da, sözleri de!
نه ادبشان نه غضبشان نه نکال ** نه نعاس و نه قیاس و نه مقال
Her birerinin başka bir nuru, feri var... Can kuşları uçar ama başka bir kanatla uçar!
هر یکیشان را یکی فری دگر ** مرغ جانشان طایر از پری دگر
Gönül, onların halini andıkça titrer durur... Onların işleri, bizim işlerimize kıbledir!
دل همی لرزد ز ذکر حالشان ** قبلهی افعال ما افعالشان
Onların kuşlarının yumurtası altındandır... Camları, gece yarısı, seher çağını görür!
مرغشان را بیضهها زرین بدست ** نیمشب جانشان سحرگه بین شدست
O kavmin iyiliğini canla başla ne kadar söylersen söyleyeyim, noksan söylemiş olur; onları noksan övmüş olurum! 1145
هر چه گویم من به جان نیکوی قوم ** نقص گفتم گشته ناقصگوی قوم
Ey ulular, Mescid-i Aksâ yapın; çünkü Süleyman yine geldi vesselam!
مسجد اقصی بسازید ای کرام ** که سلیمان باز آمد والسلام
Bu devlerden, perilerden baş çeken olursa, bütün melekler, onları tutar, bağlar, tomruğa vurur!
ور ازین دیوان و پریان سر کشند ** جمله را املاک در چنبر کشند
Dev, bir an bile hileye düzene girişir de eğri büğrü yürürse derhal başına şimşek gibi bir kamçıdır gelir!
دیو یک دم کژ رود از مکر و زرق ** تازیانه آیدش بر سر چو برق
Sen de Süleyman’a benze de, devlerin, yapına yardım etsinler, taş kessinler!
چون سلیمان شو که تا دیوان تو ** سنگ برند از پی ایوان تو
Süleyman gibi vesvesesiz, hilesiz ol da cinle dev, senin de buyruğuna uysun! 1150
چون سلیمان باش بیوسواس و ریو ** تا ترا فرمان برد جنی و دیو
Senin hatemin bu gönüldür... Aklını başına al da dev, hatemini ağlamasın!
خاتم تو این دلست و هوش دار ** تا نگردد دیو را خاتم شکار
Avladı, ele geçirdimi artık sana boyuna Süleymanlık eder... Hatemli devden sakın vesselâm!
پس سلیمانی کند بر تو مدام ** دیو با خاتم حذر کن والسلام
Gönül, o Süleymanlık gelip geçici bir şey değildir... Sen zahiren de Süleymanlık etme kabiliyetindesin, içinde de o ehliyet var senin.
آن سلیمانی دلا منسوخ نیست ** در سر و سرت سلیمانی کنیست
Dev de bir zaman olur, Süleyman’lık eder ama her dokumacı nerden atlas dokuyacak?
دیو هم وقتی سلیمانی کند ** لیک هر جولاهه اطلس کی تند
Elini oynatır ama ikisinin arasında ne kadar fark var? 1155
دست جنباند چو دست او ولیک ** در میان هر دوشان فرقیست نیک
Şaire Padişahın ihsanı, Ebülhasan adındaki vezirin o ihsanı arttırması
قصهی شاعر و صله دادن شاه و مضاعف کردن آن وزیر بوالحسن نام
Şairin biri, padişahtan elbise almak, rütbeye erişmek, ihsana nail olmak ümidiyle bir şiir yazıp götürdü.
شاعری آورد شعری پیش شاه ** بر امید خلعت و اکرام و جاه
Padişah ikram sahibiydi, şaire bin kırmızı altın verilmesini, bundan başka daha da ihsanlarda bulunmalarını emretti.
شاه مکرم بود فرمودش هزار ** از زر سرخ و کرامات و نثار
Veziri dedi ki: Bu pek az... Hiç olmazsa ona o bin altın ver de safayı hatırla gitsin!
پس وزیرش گفت کین اندک بود ** ده هزارش هدیه وا ده تا رود
Hatta böyle bir şaire senin gibi ihsanda avucu denize benzer bir padişahın ona bin altın vermesi bile azdır!
از چنو شاعر نس از تو بحردست ** ده هزاری که بگفتم اندکست
Vezir, padişaha, harmanın onda biri şaire verilsin diye geçmiş padişahların ihsanlarına dair hikâyeler söyledi, hikmetlerden bahsetti. 1160
فقه گفت آن شاه را و فلسفه ** تا برآمد عشر خرمن از کفه
Padişah da şaire on bin altınla değerli elbiseler verdi... Şairin içini şükür ve sena yurdu haline getirdi.
ده هزارش داد و خلعت درخورش ** خانهی شکر و ثنا گشت آن سرش
Şair sonradan bu kimin gayretiyle oldu, padişaha benim ehliyetimi kim bildirdi diye araştırdı.
پس تفحص کرد کین سعی کی بود ** شاه را اهلیت من کی نمود
Dediler ki: adı da Hasan, huyu da Hasen olan vezir yok mu, işte o buna sebep oldu.
پس بگفتندش فلانالدین وزیر ** آن حسن نام و حسن خلق و ضمیر
Şair, bunu duyunca veziri methetti, bu hususta uzun bir kaside yazdı, vezirin evine gidip sundu.
در ثنای او یکی شعری دراز ** بر نبشت و سوی خانه رفت باز