- Dedi ki: Padişahım, masraflarımız var... Bir şaire bu kadar ihsanda bulunmak lâyık değil!
- گفت ای شه خرجها داریم ما ** شاعری را نبود این بخشش جزا
- Ben, o şairi bu ihsanın onda on da birinin dörtte biriyle hoşnut ve razı ederim.
- من به ربع عشر این ای مغتنم ** مرد شاعر را خوش و راضی کنم
- Oradakiler, önce o, padişahtan tam on bin altın almıştı.
- خلق گفتندش که او از پیشدست ** ده هزاران زین دلاور برده است
- Şeker yedikten sonra şeker kamışını nasıl çiğner... Padişahtan sonra nasıl olur da dilencilik eder? dediler. 1215
- بعد شکر کلک خایی چون کند ** بعد سلطانی گدایی چون کند
- Vezir dedi ki: Ben onu öyle bir sıkarım ki nihayet beklemeden usanır, bizar olur...
- گفت بفشارم ورا اندر فشار ** تا شود زار و نزار از انتظار
- Yoldan toprak alıp versem yeşillikten gül yaprağı veriyorum gibi kapar.
- آنگه ار خاکش دهم از راه من ** در رباید همچو گلبرگ از چمن
- Bunu bana bırakın... Bu işte üstadım ben; işe girişen ateş bile olsa ben yatıştırmasını bilirim!
- این به من بگذار که استادم درین ** گر تقاضاگر بود هر آتشین
- Süreyya yıldızından saraya dek uçsa yine beni görünce yumuşar!
- از ثریا گر بپرد تا ثری ** نرم گردد چون ببیند او مرا
- Padişah, peki dedi... Ne yaparsan yap, hüküm senin. Yalnız onu sevindir, çünkü bizim iyiliğimizi söyler. 1220
- گفت سلطانش برو فرمان تراست ** لیک شادش کن که نیکوگوی ماست
- Vezir, onu da, onun gibi daha iki yüz tane ümitlenip duran kişiyi de bana bırak sen, dedi.
- گفت او را و دو صد اومیدلیس ** تو به من بگذار این بر من نویس
- Vezir, şairi bekletti durdu... Kış geldi geçti de bahar geldi!
- پس فکندش صاحب اندر انتظار ** شد زمستان و دی و آمد بهار
- Şair bekleye bekleye ihtiyarladı... Bu dertle, bu tedbirle âdeta zebun oldu.
- شاعر اندر انتظارش پیر شد ** پس زبون این غم و تدبیر شد
- Dedi ki: Altın yoksa bari bana söv de canımı kurtar, kölen olayım!
- گفت اگر زر نه که دشنامم دهی ** تا رهد جانم ترا باشم رهی
- Bekleme beni öldürdü, bari git de, yoksul canım rehinden kurtulsun! 1225
- انتظارم کشت باری گو برو ** تا رهد این جان مسکین از گرو
- Nihayet vezir, şaire o bin altının onda birinin tam dörtte birini, yani yirmi beş altın verdi... Şair derin bir düşünceye daldı.
- بعد از آنش داد ربع عشر آن ** ماند شاعر اندر اندیشهی گران
- Kendi kendisine önce verilen ihsan, hem peşindi, hem de o kadar çoktu. Bu ise hem geç açıldı, hem de açılınca gördüm ki bir deste diken, dedi.
- کانچنان نقد و چنان بسیار بود ** این که دیر اشکفت دستهی خار بود
- Şaire dediler ki: O cömert vezir dünyadan gitti, Allah rahmet etsin!
- پس بگفتندش که آن دستور راد ** رفت از دنیا خدا مزدت دهاد
- O ihsan, onun yüzünden kat kat artmıştı... Onun zamanında ihsanlarda yanlışlık pek az olurdu.
- که مضاعف زو همیشد آن عطا ** کم همیافتاد بخشش را خطا
- Şimdi o gitti, ihsanı da beraber götürdü... O ölmedi, doğrucası kerem ve ihsan öldü! 1230
- این زمان او رفت و احسان را ببرد ** او نمرد الحق بلی احسان بمرد
- O cömert, o akıllı vezir geçip gitti. Yoksulların derisini yüzen bu vezir gelip çattı.
- رفت از ما صاحب راد و رشید ** صاحب سلاخ درویشان رسید
- Yürü, bunu al da hemencecik bu gece buradan kaç... Yoksa bu inatçı, seni yakalar, elindekini de alır!
- رو بگیر این را و زینجا شب گریز ** تا نگیرد با تو این صاحبستیز
- Senin bizim çalışmamızdan haberin bile yok... Biz, ondan bu hediyeyi de yüzlerce hileye başvurduk da aldık!
- ما به صد حیلت ازو این هدیه را ** بستدیم ای بیخبر از جهد ما
- Şair, yüzünü onlara çevirdi de dedi ki: “Ey beni esirgeyenler, bu kötü vezirler nereden geldi?
- رو بایشان کرد و گفت ای مشفقان ** از کجا آمد بگویید این عوان
- Bu insanın elbiselerini soyan vezirin adı ne? Söyleyin bana! Onlar adı “Hasan” dediler. 1235
- چیست نام این وزیر جامهکن ** قوم گفتندش که نامش هم حسن
- Şair, Yarabbi dedi... Onun adı da Hasan, bunun adı da... Ey din Rabbi, yazıklar olsun; nasıl oluyor da ikisinin de adı bir oluyor.
- گفت یا رب نام آن و نام این ** چون یکی آمد دریغ ای رب دین