- Vezir, onu da, onun gibi daha iki yüz tane ümitlenip duran kişiyi de bana bırak sen, dedi.
- گفت او را و دو صد اومیدلیس ** تو به من بگذار این بر من نویس
- Vezir, şairi bekletti durdu... Kış geldi geçti de bahar geldi!
- پس فکندش صاحب اندر انتظار ** شد زمستان و دی و آمد بهار
- Şair bekleye bekleye ihtiyarladı... Bu dertle, bu tedbirle âdeta zebun oldu.
- شاعر اندر انتظارش پیر شد ** پس زبون این غم و تدبیر شد
- Dedi ki: Altın yoksa bari bana söv de canımı kurtar, kölen olayım!
- گفت اگر زر نه که دشنامم دهی ** تا رهد جانم ترا باشم رهی
- Bekleme beni öldürdü, bari git de, yoksul canım rehinden kurtulsun! 1225
- انتظارم کشت باری گو برو ** تا رهد این جان مسکین از گرو
- Nihayet vezir, şaire o bin altının onda birinin tam dörtte birini, yani yirmi beş altın verdi... Şair derin bir düşünceye daldı.
- بعد از آنش داد ربع عشر آن ** ماند شاعر اندر اندیشهی گران
- Kendi kendisine önce verilen ihsan, hem peşindi, hem de o kadar çoktu. Bu ise hem geç açıldı, hem de açılınca gördüm ki bir deste diken, dedi.
- کانچنان نقد و چنان بسیار بود ** این که دیر اشکفت دستهی خار بود
- Şaire dediler ki: O cömert vezir dünyadan gitti, Allah rahmet etsin!
- پس بگفتندش که آن دستور راد ** رفت از دنیا خدا مزدت دهاد
- O ihsan, onun yüzünden kat kat artmıştı... Onun zamanında ihsanlarda yanlışlık pek az olurdu.
- که مضاعف زو همیشد آن عطا ** کم همیافتاد بخشش را خطا
- Şimdi o gitti, ihsanı da beraber götürdü... O ölmedi, doğrucası kerem ve ihsan öldü! 1230
- این زمان او رفت و احسان را ببرد ** او نمرد الحق بلی احسان بمرد
- O cömert, o akıllı vezir geçip gitti. Yoksulların derisini yüzen bu vezir gelip çattı.
- رفت از ما صاحب راد و رشید ** صاحب سلاخ درویشان رسید
- Yürü, bunu al da hemencecik bu gece buradan kaç... Yoksa bu inatçı, seni yakalar, elindekini de alır!
- رو بگیر این را و زینجا شب گریز ** تا نگیرد با تو این صاحبستیز
- Senin bizim çalışmamızdan haberin bile yok... Biz, ondan bu hediyeyi de yüzlerce hileye başvurduk da aldık!
- ما به صد حیلت ازو این هدیه را ** بستدیم ای بیخبر از جهد ما
- Şair, yüzünü onlara çevirdi de dedi ki: “Ey beni esirgeyenler, bu kötü vezirler nereden geldi?
- رو بایشان کرد و گفت ای مشفقان ** از کجا آمد بگویید این عوان
- Bu insanın elbiselerini soyan vezirin adı ne? Söyleyin bana! Onlar adı “Hasan” dediler. 1235
- چیست نام این وزیر جامهکن ** قوم گفتندش که نامش هم حسن
- Şair, Yarabbi dedi... Onun adı da Hasan, bunun adı da... Ey din Rabbi, yazıklar olsun; nasıl oluyor da ikisinin de adı bir oluyor.
- گفت یا رب نام آن و نام این ** چون یکی آمد دریغ ای رب دین
- Onun adı Hasan... Fakat onun kaleminin bir yazısıyla yüzlerce cömert kişi padişaha vezir ve muhasip olabilirdi...
- آن حسن نامی که از یک کلک او ** صد وزیر و صاحب آید جودخو
- Bunun adı da Hasan... Fakat bu Hasan’ın çirkin sakalından yüzlerce ip örebilirsin!
- این حسن کز ریش زشت این حسن ** میتوان بافید ای جان صد رسن
- Padişah, böyle bir vezirin sözünü dinlerse kendisini de rezil rüsvay eder, devletini de!
- بر چنین صاحب چو شه اصغا کند ** شاه و ملکش را ابد رسوا کند
- Bu alçak vezirin, padişahın adamlığını bozma hususundaki kötü reyi Firavun’un kabiliyetini bozan veziri Haman’ın rey ve tedbirine benzer
- مانستن بدرایی این وزیر دون در افساد مروت شاه به وزیر فرعون یعنی هامان در افساد قابلیت فرعون
- Firavun, Musa’nın sözlerini işittikçe kaç defa yumuşadı, ram oldu. 1240
- چند آن فرعون میشد نرم و رام ** چون شنیدی او ز موسی آن کلام
- Musa’nın sözleri, öyle sözlerdi ki o eşsiz sözlerin güzelliğini duysa, taştan süt akardı.
- آن کلامی که بدادی سنگ شیر ** از خوشی آن کلام بینظیر
- Fakat huyu kinden ibaret olan veziri Haman’la görüşüp danışınca,
- چون بهامان که وزیرش بود او ** مشورت کردی که کینش بود خو
- Haman, ona “Şimdiye kadar padişahtın... Şimdi bir yamalı hırka giyenin hilesine kapılıp kul mu oldun?” derdi.
- پس بگفتی تا کنون بودی خدیو ** بنده گردی ژندهپوشی را بریو
- Bu söz, mancınıktan atılan taş gibi gelir, Firavun’un sırçadan yapılma sarayını kırıverirdi!
- همچو سنگ منجنیقی آمدی ** آن سخن بر شیشه خانهی او زدی
- Güzel sözlü Kelîm’in yüz gün uğraşıp yaptığını o, bir anda yıkar giderdi! 1245
- هر چه صد روز آن کلیم خوشخطاب ** ساختی در یکدم او کردی خراب