English    Türkçe    فارسی   

4
1327-1351

  • Sığır kasapların ne yapacağını bilseydi hiç onların peşine düşer, dükkâna gider miydi?
  • گاو گر واقف ز قصابان بدی ** کی پی ایشان بدان دکان شدی
  • Yahut ellerinden kepek yer miydi? Yahut da onların yüze gülücüğüne aldanır onlara süt verir miydi?
  • یا بخوردی از کف ایشان سبوس ** یا بدادی شیرشان از چاپلوس
  • Hatta ot yese bile, neden beslendiğini bilseydi hiç o otu hazmedebilir miydi?
  • ور بخوردی کی علف هضمش شدی ** گر ز مقصود علف واقف بدی
  • Şu halde âlemin direği gafletten ibarettir... Devlet nedir? Dev yani koş kelimesiyle let yani dayak kelimesinden meydana gelme bir kelime! 1330
  • پس ستون این جهان خود غفلتست ** چیست دولت کین دوادو با لتست
  • Önce koş... Koş da sonunda dayak ye! Bu yıkık yerde devlet sahibine eşekçesine ölümden başka hiçbir şey yok!
  • اولش دو دو به آخر لت بخور ** جز درین ویرانه نبود مرگ خر
  • Sen, bir işe el atar, o işe iyice sarılırsın... O işteki ayıp ve noksan o anda sana örtülüdür.
  • تو به جد کاری که بگرفتی به دست ** عیبش این دم بر تو پوشیده شدست
  • Allah, senden o işin ayıbını örttüğünden canla başla o işe girişebilirsin.
  • زان همی تانی بدادن تن به کار ** که بپوشید از تو عیبش کردگار
  • Hararetle sahip olduğun fikrin de ayıbı senden gizlidir.
  • همچنین هر فکر که گرمی در آن ** عیب آن فکرت شدست از تو نهان
  • Sana o fikirdeki ayıp ve kusur belli olsaydı ondan kaçardın... Canın, bu fikirle aramda keşke mağriple maşrik arası kadar uzaklık olsaydı der! 1335
  • بر تو گر پیدا شدی زو عیب و شین ** زو رمیدی جانت بعد المشرقین
  • Nihayet ondan usanır, pişman olursun ya... Bu hal, evvel olsaydı hiç ona koşar mıydın?
  • حال که آخر زو پشیمان می‌شوی ** گر بود این حال اول کی دوی
  • Şu halde ona girişelim, kaza ve kadere uygun olarak o işi görelim diye önce ondaki ayıbı, kusuru, bizden gizlemiştir.
  • پس بپوشید اول آن بر جان ما ** تا کنیم آن کار بر وفق قضا
  • Kaza ve kader, hükmünü izhar edince göz açılır, pişmanlık gelir, çatar!
  • چون قضا آورد حکم خود پدید ** چشم وا شد تا پشیمانی رسید
  • Bu pişmanlıkta ayrı bir kaza ve kaderdir... Bu pişmanlığı bırak da Allah’a tap!
  • این پشیمانی قضای دیگرست ** این پشیمانی بهل حق را پرست
  • Pişman olmayı kendine âdet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığı da daha ziyade pişman olursun! 1340
  • ور کنی عادت پشیمان خور شوی ** زین پشیمانی پشیمان‌تر شوی
  • Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider!
  • نیم عمرت در پریشانی رود ** نیم دیگر در پشیمانی رود
  • Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de daha iyi bir hal, daha iyi bir dost ve daha iyi bir iş ara!
  • ترک این فکر و پریشانی بگو ** حال و یار و کار نیکوتر بجو
  • Elinde daha iyi bir iş yoksa pişmanlığın neye? Neyi fevt ettin de pişman oluyorsun ki?
  • ور نداری کار نیکوتر به دست ** پس پشیمانیت بر فوت چه است
  • Eğer biliyorsan bilirsin ki doğru yol, Allah’a tapmaktan ibarettir... Yok bilmiyorsan herhangi bir şeyin kötü olduğunu nasıl bilirsin ki?
  • گر همی دانی ره نیکو پرست ** ور ندانی چون بدانی کین به دست
  • İyiyi bilmedikçe kötüyü bilemezsin... Ey yiğit zıt, zıddıyla görülebilir. 1345
  • بد ندانی تا ندانی نیک را ** ضد را از ضد توان دید ای فتی
  • Mademki bu fikri terk etmekten âcizsin... O vakit günah işlememekten de âcizdin!
  • چون ز ترک فکر این عاجز شدی ** از گناه آنگاه هم عاجز بدی
  • Âciz olduktan sonra pişmanlık neden? O acizlik, kimin takdiriyle, onu ara!
  • چون بدی عاجز پشیمانی ز چیست ** عاجزی را باز جو کز جذب کیست
  • Âlemde bir kâdir olmadıkça hiç kimse, ne bir âcizi görmüştür, ne de böyle bir şey olur... Bunu böyle bil!
  • عاجزی بی‌قادری اندر جهان ** کس ندیدست و نباشد این بدان
  • Böylece, olmasına çalıştığın her isteğin ayıbından bihabersin... Onun ayıbı ve noktası, sana örtülüdür!
  • همچنین هر آرزو که می‌بری ** تو ز عیب آن حجابی اندری
  • O istediğin ayıp ve noksanı sana görünseydi canın o araştırmadan kaçıverirdi! 1350
  • ور نمودی علت آن آرزو ** خود رمیدی جان تو زان جست و جو
  • O işin ayıp ve noksanı sence belli olsaydı seni hiç kimse o işe, hatta çeke çeke bile götüremezdi!
  • گر نمودی عیب آن کار او ترا ** کس نبردی کش کشان آن سو ترا