English    Türkçe    فارسی   

4
1362-1386

  • Sofi dedi ki: A heveskâr kişi, Allah eserleri gönüldür... Dışarıdakilerse ancak ve ancak Allah eserlerinin eserleridir.
  • گفت آثارش دلست ای بوالهوس ** آن برون آثار آثارست و بس
  • Bağlar, bahçeler, yeşillikler, gönüldedir... Dışarıdakiyse akarsuya vuran akislere benzer.
  • باغها و سبزه‌ها در عین جان ** بر برون عکسش چو در آب روان
  • O görünen bağ, suya akseden hayalî bir bağdır... Suyun letafeti yüzünden oynar durur!
  • آن خیال باغ باشد اندر آب ** که کند از لطف آب آن اضطراب
  • Bağlar, bahçeler, meyveler, gönüldedir. Onların letafetinin aksi, şu suya toprağa vurmuştur! 1365
  • باغها و میوه‌ها اندر دلست ** عکس لطف آن برین آب و گلست
  • O neşe selvisinin aksi olmasaydı Allah bu âleme aldanış yeri demezdi.
  • گر نبودی عکس آن سرو سرور ** پس نخواندی ایزدش دار الغرور
  • Bu aldanış şudur; yani bu hayal, erlerin, gönülleriyle canlarının aksinden hâsıl olmuştur.
  • این غرور آنست یعنی این خیال ** هست از عکس دل و جان رجال
  • Bütün aldananlar, cennet budur sanarak bu akse gelmişlerdir.
  • جمله مغروران برین عکس آمده ** بر گمانی کین بود جنت‌کده
  • Asıl bağlardan, bahçelerden kaçarlar da bir hayalle eğlenir kalırlar!
  • می‌گریزند از اصول باغها ** بر خیالی می‌کنند آن لاغها
  • Fakat bu gaflet uykusu başa geldi de uyandılar mı doğruyu görürler ama o görüşte ne fayda var? 1370
  • چونک خواب غفلت آیدشان به سر ** راست بینند و چه سودست آن نظر
  • Sonra mezarlığa bir feryad u figandır, bir ahu vahdır düşer... Kıyamete kadar bu yanılmalarına hasret çekip dururlar!
  • بس به گورستان غریو افتاد و آه ** تا قیامت زین غلط وا حسرتاه
  • Ne mutlu o kişiye ki ölümden önce öldü... Yani bu üzümün aslından bir koku elde etti!
  • ای خنک آن را که پیش از مرگ مرد ** یعنی او از اصل این رز بوی برد
  • Mescid-i Aksâ’nın bir bucağında keçiboynuzu bitmesi ve Süleyman aleyhisselâm’ın o otla konuşması, Süleyman’a hasiyetini ve adını söyleyince Süleyman’ın gamlanması
  • قصه‌ی رستن خروب در گوشه‌ی مسجد اقصی و غمگین شدن سلیمان علیه‌السلام از آن چون به سخن آمد با او و خاصیت و نام خود بگفت
  • Derken Süleyman bir bucakta başağa benzer bir yeni otun bitmiş olduğunu gördü.
  • پس سلیمان دید اندر گوشه‌ای ** نوگیاهی رسته هم‌چون خوشه‌ای
  • Yeşil, taze, görülmedik bir ottu bu... Âdeta yeşilliği göz alıyordu.
  • دید بس نادر گیاهی سبز و تر ** می‌ربود آن سبزیش نور از بصر
  • Süleyman, o ota derhal selam verdi; o da selamını aldı; Süleyman, otun güzelliğine şaştı kaldı. 1375
  • پس سلامش کرد در حال آن حشیش ** او جوابش گفت و بشکفت از خوشیش
  • Dedi ki: adın ne... Dilsiz dudaksız söyle bakalım! Ot ey âlem padişahı bana keçiboynuzu derler, dedi.
  • گفت نامت چیست برگو بی‌دهان ** گفت خروبست ای شاه جهان
  • Süleyman, sen de ne haysiyet var? Dedi. Ot dedi ki: Bittiğim yer yıkılır viran olur.
  • گفت اندر تو چه خاصیت بود ** گفت من رستم مکان ویران شود
  • Ben keçiboynuzuyum... Bittiğim yer perişan olur; şu suyun, toprağın yıkıcısıyım ben!
  • من که خروبم خراب منزلم ** هادم بنیاد این آب و گلم
  • Süleyman, derhal ecelinin geldiğini, göçme vaktinin göründüğünü anladı.
  • پس سلیمان آن زمان دانست زود ** که اجل آمد سفر خواهد نمود
  • Dedi ki: ben hayatta oldukça şüphe yok ki bu mescit, yeryüzündeki afetlerden bozulup yıkılmaz. 1380
  • گفت تا من هستم این مسجد یقین ** در خلل ناید ز آفات زمین
  • Ben yaşadıkça nasıl olurda Mescid-i Aksâ perişan olur, yıkılır gider?
  • تا که من باشم وجود من بود ** مسجداقصی مخلخل کی شود
  • Şu halde şüphe yok, mescidimiz, ölümümüzden sonra yıkılacak!
  • پس که هدم مسجد ما بی‌گمان ** نبود الا بعد مرگ ما بدان
  • Bedenin secdegâhı olan mescit, gönüldür... Kötü dost da her yerde mescitte biten keçiboynuzudur!
  • مسجدست آن دل که جسمش ساجدست ** یار بد خروب هر جا مسجدست
  • Sende kötü dostun sevgisi peydahlandı mı kendine gel... Ondan kaç, onunla az konuş, görüş!
  • یار بد چون رست در تو مهر او ** هین ازو بگریز و کم کن گفت وگو
  • Onu kökünden sök, çıkar... Çünkü biter, boy verirse seni de kökünden söker, mahveder, mescidini de! 1385
  • برکن از بیخش که گر سر بر زند ** مر ترا و مسجدت را بر کند
  • Ey âşık, eğrilik, sana keçiboynuzu gibidir... Çocuklar gibi niye eğriliğe doğru gider, sürtünürsün?
  • عاشقا خروب تو آمد کژی ** هم‌چو طفلان سوی کژ چون می‌غژی